16 Ekim 2025 Perşembe
Kimden: ÖZLEM AKYÜZ ATAMER
Tarih : 16 Ekim 2025
Kime : Genç Hukukçu
Konu : İŞ HAYATI VE HUKUK FAKÜLTESİ ÇELİŞKİSİ

 

Sevgili Özlem Akyüz Atamer’in kaleme aldığı bu paylaşım, hukuk eğitimiyle iş yaşamı arasındaki görünmez farkları, yılların süzgecinden geçmiş bir bilgelikle ama genç bir kalbin içtenliğiyle anlatıyor.
Kendisine, bu samimi ve derinlikli katkısı için içtenlikle teşekkür ediyorum.
Bu satırların hem fakülte sıralarında hem de mesleğin ilk adımlarında yolunu bulmaya çalışan pek çok genç hukukçuda yankı bulacağına inanıyorum. AAY

 

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yolculuğumu zorlayıcı olmasına rağmen her daim keyifle hatırlarım. Ancak, asıl yolculuğun fakülteden mezun olduktan sonra başlayacağından bihaberdim.

“Hukuk mezunuyum ben, küçük dağları ben yarattım, büyüklere vaktim kalmadı” nidalarıyla elimdeki mezuniyet belgesi ile dolaşırken karşımdaki duvara şiddetlice çarptım. Çarpmanın etkisiyle sersemleyip ne olduğunu anlamaya çalışsam da ayağa kalktığımda yapayalnız olduğumu fark ettim. Evet fakültede arkadaşlarım vardı, ama onlar da benim gibiydi. Nereye gidip ne yapacaktık, kocaman bir belirsizlik. Benim en azından 2. sınıftan beri avukat olma isteğim vardı. Hedefim vardı demediğimin dikkatinizden kaçmadığına eminim.

 

Hedef Kavramıyla İlk Tanışmam

 

Fakültede hedefin nasıl bir kavram olduğunu bilmiyordum bile. Yıllar sonra iş hayatında Hukuk Bölümünün de hedefleri olacak denilince hedefin ne olduğunu, istekten hayalden farkını öğrenmiştim.

Onca yıl dirsek çürüttüğüm fakülteden mezuniyetim sonrasında elimdeki tek şey, isteğimdi; avukat olmak istiyordum, hepsi buydu.  Avukatlık stajının belgelerini toparlayıp Ankara Barosu’na başvurumu yaptım. Avukatlık stajının ilk yarısının adliyede olmasına çok sevinmiştim. 6 ay boyunca adliyedeki tüm aşamalara katılırım diye arkadaşlarımla sohbet ederken, “gecikmeden kendine staj yapacağın iyi bir hukuk bürosu bul, adliye senin neyine, biz hâkim değil, avukat olacağız, işin zaten büroda olacak, bak biz öyle yaptık” hatırlatmalarını aldım.

Arkadaşlarımın çalıştığı bürolardaki dünya kıdemi yüksek meslektaşlarım da benzer uyarıyı yaptı, “adliyede avukat stajyeri olarak bir şey öğrenemezsin, hemen büroda çalışmaya başla” demişlerdi. Bu öğüdü dikkate alsam da bir nebze de olsa ukalalık devam ediyordu. Herkesin dediğini yapmak yerine kendi yolumdan gidip adliye stajına düzenli devam etme kararı aldım.

 

Adliye Stajından Öğrendiklerim

 

Savcılık stajımda karşıma harika bir Cumhuriyet Savcısı çıktı. “Hukukçular İçin Başarının Püf Noktaları” kitabımda da kendisinden öğrendiklerime yer verdim.  Savcılık stajımda üzerimde çok emeği bulunan Cumhuriyet Savcısı Servet Keskin’i rahmet ve minnetle anmak isterim. Evet elimde fakülteyi tamamladığımı gösteren bir belge vardı, var olmasına da adliyede bir stajyer avukat ne yapardı, avukat neye dikkat ederdi, savcı ne isterdi, hakimle, kalemle nasıl konuşulurdu, nasıl davranılırdı hepsi bilinmezlerimdi. Stajda adliyede nasıl hareket edileceğini, ne beklendiğini bilinmezlerine, daha sonra iş hayatı eklendi.

Yıllarca iş hayatındaki beklentiyi bilmeden çalışmanın zorluğunu yaşadım.  Avukatlık stajı ve ilk mesleki çalışmalarıma Hukuk Bürosunda başlasam da devamı Holdingde geldi. Şirket çalışanı oldum.

 

Bağımsızlık ve İş Hayatının Gerçekleri

 

Günümüzdeki haklı kullanımıyla bağımlı avukatlık yaptım. Çalışma şeklimin mesleğin gereklerine aykırı olduğunu ise sonradan algılayabildim. Meslek bağımsızlık gerektirse de ister ofis ister şirket bir yerde çalışmaya başladığınızda bağımsızlık vasfı etkileniyor. Ancak, şirkette hukuk bürosundaki gibi çevremdeki sürekli meslektaşlarım olmadığından da neler yapmam gerektiğini çoğu kez el yordamıyla buldum.

Çok fazla hata yaptım, öğrenmek için uzun saatlerimi verdim. Yaptıklarımın elimden gelenin en iyisi olmasına özen gösterdim. Ancak yine de bir şeyler eksikti. Bana göre en iyi yaptığım işte bile, gelen tepkiye benim gösterdiğim reaksiyon bir çuval inciri berbat ediyordu. Herkes gibi konuşuyordum, ne vardı bunda? Bu durumun ne olduğunu gecikmeli olarak öğrendim.

Üniversite eğitimimde keşke olsa dediğim iletişim ve iletişim becerileri; şiddetsiz çatışma, müzakere dili gibi yetkinlikler bende yoktu. Sadece konuştuğum için, konuşma aralarında verdiğim boşlukların sıranın bana gelmesi için sessizlik anları olduğunu, sessizliğin dinleme olmadığını bilmiyordum. Kelimeleri iyi kullanıyordum, fakat kullandığım dil fazla keskindi.

Söylenmesi gerekenin zamanlaması uygun olmadığında ise, istenilen etkiyi yaratmadığını sürekli gözden kaçırmıştım. Doğru zamanda söylenmeyenin doğru olmadığını da anlamamıştım.

Zamanla aldığım eğitimler sayesinde İş sahipleriyle, duymak istemediklerini ne şekilde söylersem daha dinlenebilir, yazdıklarım daha okunabiliri öğrendim. Onun için iletişim olmazsa olmazdı.

 

Öğrenilen Dersler ve Paylaşma Sorumluluğu

 

Bizlere fakülte öğretilmeyip iş hayatında zaten bildiğimiz düşünülerek istenenlere “Hukukçular İçin Başarının Püf Noktaları” kitabımda yer verdim. Meslekteki 25. yılımda yayımlanan bu kitabın telif gelirini de hukuk fakültesi öğrencilerine kitap bursu olarak aktararak mesleğe ve meslektaşlarıma borcumu ödemek istedim. 

 

Genç Meslektaşlara Bir Mesaj

 

İş hayatının başındaki dünya kıdemi az, engin öngörülü sevgili hukukçu dostlarım; yolculuğunuz kolay olmayacak, ancak kıymetli olan o yolda sizin uğraşınız, sizin çabanız. Lütfen kendinizi bir başkası ile kıyaslamayın; bu durum ruhunuzu ve aklınızı örselemekten başka bir işe yaramaz. Nereden mi biliyorum?  Hepsini yaptım maalesef, sonuçlarının hiç de iyi olmadığını, sadece sizi iyice aşağı çekip mutsuzluk girdabına soktuğunu söyleyebilirim. Herkesin kendi zamanı var. Benim zamanım 40+ sonrası başladı. Oysa arkadaşlarım çoktan ilerlemişti. Olabilir, hepimizin bireysel dünyaya gelip bireysel veda ettiğimiz bu hayatta saatimizin tik taklarının da bireysel ilerlediğini kabullenince odağımı kendi etki alanımda yapabileceklerime odaklayabildim, siz de yapabilirsiniz.

Elinizden bir şey gelmeyen yine de şikâyet ettiğimiz konular, sohbet konusundan öteye geçtiğinde bunalıma sürüklüyor, onlara dikkatimizi verdiğimizde ise gitgide büyüyorlar. Büyüttüğümüzü çözemediğimizdeyse kendimizi sadece aciz hissediyoruz. Böylesine bir kısır döngüden çıkmak için ben ne yapabilirime ilgimi yönlendirdiğimde değişimi fark ettim. Kendiniz için yapabilecekleri, sadece siz yapabileceksiniz, küçük bir adımla başlamaya ne dersiniz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir