28 Aralık 2024 Cumartesi
Kimden: GİZEM HALİS KASAP & MURAT ONUR KAFKAS
Tarih : 28 Aralık 2024
Kime : Genç Hukukçu
Konu : JEAN MONNET BURSU İLE DUBLİN'DE LL.M.’DEN TİCARET BAKANLIĞI BÜNYESİNDE HUKUK KARİYERİNE: ULUSLARARASI LİSANSÜSTÜ EĞİTİMDEN ELDE EDİLEN SIRADIŞI DENEYİMLER VE BAŞARIYA GÖTÜREN İPUÇLARI

Deneyimlerini ve birikimlerini bizimle samimiyetle paylaştığı için Av. Murat Onur Kafkas’a içten teşekkürlerimi sunuyorum. GHK

 

GHK: Jean Monnet Bursu kazanarak Trinity College Dublin’de LL.M. yapma fırsatını elde ettiniz. Burs başvurularının yapılması ve uluslararası eğitim fırsatlarının değerlendirilmesi süreçlerinde dikkate alınması gerekenlerle başlamak istiyorum. Bu süreçlerden geçmeye hazırlanan genç hukukçulara deneyimleriniz çerçevesinde neler tavsiye edersiniz?

 

MOK: Bütün dünyada ve hayatın her alanında rekabetin hızla arttığı bir gerçek. Bu rekabetçi ortamda Jean Monnet Bursu gibi prestiji yüksek programlara başvurmayı düşünenlerin, öncelikle bu tarz programların kabul ettiği adaylara nasıl yaklaştığını anlayarak hazırlık yapmaları gerekiyor. Jean Monnet, seçimlerinde, adayların yalnızca akademik yeterliliğini değil, aynı zamanda genel duruşunu, bilgi birikimini ve vizyonunu da değerlendiriyor. Bu çerçevede kabul edilme sürecimde fark ettiğim en önemli şeylerden biri, sadece akademik başarıya odaklı olmanın yeterli olmadığı. Akademik donanımın yanında çeşitli deneyimler kazanmak ve özellikle de planlama becerisini geliştirmek büyük avantaj sağlıyor.

Benim, Trinity College Dublin’e kabul alırken, 3.00’ın altında bir diploma notum vardı. Kabulümde iş deneyimimin ve profesyonel geçmişimin belirleyici rol oynadığını düşünüyorum. Ancak mezuniyetten sonra öğrendiğim kadarıyla, okul artık bu seviyenin altında diploma notu olan adayları kabul etmiyor. Bu nedenle, başvuru yapacak adaylara ilk önerim, not ortalamalarını gerçekçi bir şekilde değerlendirerek alternatif planlar yapmaları. Ayrıca hangi okullara başvuracaklarını seçerken sadece üniversite sıralamalarına bakmak yerine, gidilecek ülkenin ve şehrin yaşam koşullarını, karakteristik özelliklerini de dikkate almaları gerektiğini düşünüyorum. Bir üniversitenin prestijinin önemli olduğu kadar, bulunduğu yerin/ortamın kişinin beklentilerine ve gelişme planına uygun olması da çok önemli.

Jean Monnet Bursu özelinde birkaç tespit daha yapmak gerekirse: Bu programın prestijli bir burs programı olduğu malum. Özellikle kamu sektörü çalışanları için bu bursun objektif kriterlere dayalı bir değerlendirme süreci sunması büyük bir avantaj. Ancak, bu bursu kazanmak için bir “çalışma kitabı” olmadığını da vurgulamalıyım. Adayların Avrupa Birliği politikalarını ve müktesebatını yakından takip etmesi, birliğin yapısını ve işleyişini içselleştirmesi gerekiyor. Sadece burs başvuru süreci için değil, genel olarak AB ile ilgili gelişmeleri anlamak ve yorumlayabilmek kabul sürecinde kritik bir rol oynuyor.

Bir diğer önemli tavsiyem, başvuru sürecinde adayların uzun vadeli bir perspektifle hareket etmeleri. Burs başvuruları yaparken ve uluslararası eğitim fırsatlarını değerlendirirken, akademik başarının kanıtlanması kadar, adayın kariyer planlarının, kişisel hikayesi ve birikiminin yanı sıra Avrupa ile olan bağlantısını ortaya koyma şekli de belirleyici oluyor. Benim Avrupa Birliği kurumları ve politikaları hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmamın ve bunu başvurularımda net bir şekilde ifade edebilmemin büyük fark yarattığını düşünüyorum.

Ayrıca sadece bursu kazanmak için değil, burslu eğitim sürecini de en verimli şekilde değerlendirmek için hazırlıklı olmak da şart. Bu hazırlık sadece akademik çalışmalara hazırlık olarak algılanmamalı; aynı zamanda kültürel uyum sağlama ve profesyonel ağ oluşturma gibi fırsatların iyi değerlendirilebilmesi de hazırlık gerektiriyor. Son olarak, Jean Monnet Bursu’nun size yalnızca bir eğitim kapısı açmakla kalmadığını, aynı zamanda uluslararası platformlarda etkin bir şekilde yer almanızı sağlayacak bilgi ve deneyimi de kazandırdığını eklemeliyim. Bu nedenle, bu fırsatı değerlendiren herkesin, kendine uzun vadeli bir yatırım yaptığının bilincinde olması ve buna uygun hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

GHK: Ticaret Bakanlığı bünyesinde avukat olarak çalışıyorsunuz. Jean Monnet bursu kazanarak yapmış olduğunuz lisansüstü eğitim ve bakanlık bünyesindeki avukatlık tecrübeniz mesleki gelişiminizi nasıl etkiledi ve zenginleştirdi?

 

MOK: Ticaret Bakanlığı’nda çalışmak, uluslararası hukuk ve ticaret alanındaki bilgilerimi derinleştirmekle kalmadı, aynı zamanda küresel ölçekte düşünebilme yeteneğimi de geliştirdi. Türkiye’nin toplam ticaret hacmi yaklaşık 600 milyar dolar civarında ve bu hacmi yönlendiren politikaların oluşturulması süreçlerine katkıda bulunabilmek geniş bir perspektif gerektiriyor. Hem iç ticaretin dinamiklerini hem de dış ticareti etkileyen uluslararası ilişkileri ve bu bağlamdaki anlaşmaları iyi anlamış olmak, bunları yorumlayabilmek gerekiyor. Bu da sürekli olarak uluslararası hukuk, siyaset ve ekonomiyi profesyonel düzeyde takip etmeyi bir zorunluluk haline getiriyor.

Jean Monnet bursunun ve bu program çerçevesinde almış olduğum eğitimin beni profesyonel olarak geliştirdiği ve kariyerimde önemli bir dönüm noktası olduğu tartışmasız. Bu burs her yıl yaklaşık 160 kişiye tahsis ediliyor ve bu kontenjanın yarısı kamu personeline ayrılıyor. Avrupa’da aldığım lisansüstü eğitim sırasında uluslararası ticaret hukuku, Avrupa Birliği mevzuatı ve uluslararası organizasyonların işleyişine dair oldukça kapsamlı bir birikim kazandım. Bu sadece teorik bir birikim değildi. Hayatın içinden örneklerin tartışıldığı akademik ortam sayesinde pratik bir bakış açısı da geliştirdim. Örneğin, 3D yazıcı ile Gümrük Birliği dışından bir heykel tasarımcısının sadece yazılım ile – örneğin İtalya’da – heykel üretmesi durumunda söz konusu ürünün gümrük vergisine tabii olup olmayacağına ilişkin tartışmaların oldukça ufuk açıcı olduğunu söyleyebilirim. Kazandığım en önemli becerilerden bir tanesi de çok boyutlu düşünme ve değerlendirme becerisi oldu ve Bakanlık’taki görevimi icra ederken tüm teorik ve pratik bilgi birikimimi kullanmanın yanı sıra çok boyutlu düşünme becerimi de uygulamaya geçiriyorum. Örneğin, uluslararası ticaret anlaşmalarının müzakerelerine katılmak veya bir ticaret politikasının geliştirilmesi sürecinde bunun küresel etkilerini analiz etmek, çok boyutlu düşünmeyi gerektiriyor. Bu süreçlerde, farklı ülkelerin yaklaşımlarını ve çıkarlarını anlama ve yorumlayabilme becerisi de geliştirdim ki bu, müzakere ve politika geliştirme süreçlerinde oldukça kritik bir beceri.

Ayrıca, Ticaret Bakanlığı’nda çalışmak, bana, küresel ticaret sisteminin iç yüzünü daha yakından görme imkânı sağladı. Özellikle Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumlarla iş birliği içinde çalışmak veya bir ticaret uyuşmazlığını çözmek için analiz yapmak hem hukuki hem de stratejik düşünme yetkinliğimi artırdı. Bu tür bir deneyim, sadece hukuki bilgiyle sınırlı kalmayıp, farklı sektörlerin ekonomik dinamiklerini ve uluslararası rekabetin etkilerini de anlamayı gerektiriyor.

 

GHK: Ulusal ve uluslararası mesleki kuruluşlara kayıtlı bir avukatsınız. Özellikle California Barosuna kayıtlı bir avukat olmak için gereken süreçleri tamamlarken ve QLTS sınavına hazırlanırken sizi en çok zorlayan aşama neydi? Yaşadığınız zorlukları aşarken kullandığınız yöntemlerden hangisi kariyerinizi de etkiledi ve fark yarattı?

 

MOK: Kıta Avrupası Hukuku çerçevesinde eğitim görmüş bir hukukçu olarak, Anglo-Sakson Hukuku kavram ve kurumlarına aşinalık kazanmak benim için en büyük zorluktu. Özellikle Kaliforniya Baro Sınavı’na hazırlanırken, karşıma çıkan kavramlar ve yaklaşımlar çok farklıydı. Bizde birebir karşılığı olmayan kavram ve kurumları öğrenmek başlangıçta oldukça göz korkutucuydu.

Bu süreçteki zorlukları aşmak bakımından fark yaratan yaklaşımım, hukuk sistemlerini önce bir bütün olarak anlamaya çalışmak oldu. Hemen belirli bir hukuk dalına odaklanmak yerine, Anglo-Sakson Hukuku’nun temel mantığını, yöntemlerini ve uygulama biçimlerini anlamak için çalıştım. Örneğin, hukuki içtihat kavramı, bizdeki kanun merkezli yaklaşımın çok ötesinde bir esneklik ve dinamizm gerektiriyor. Bunu kavramadan detaylara inmek mümkün değil. Bu yüzden ders kitaplarıyla yetinmek yerine, gerçek mahkeme kararlarını ve vaka çalışmalarını inceledim. Bu yaklaşım, sisteme aşinalık kazanmamda çok yardımcı oldu.

Beni zorlayan bir diğer konu da sınavların formatına alışmaktı. Özellikle Kaliforniya Baro Sınavı, sadece bilgi değil, aynı zamanda hızlı olabilmeyi ve iyi bir sınav stratejisi izlemeyi gerektiriyor.

Bir diğer kritik aşama, hukuk İngilizcesine tam anlamıyla hâkim olmakla ilgiliydi. Her iki sınavda da yalnızca teknik terimleri öğrenmek yeterli olmuyor; aynı zamanda hukuki argümanları İngilizce yazma ve sunma becerisine sahip olabilmek de gerekiyor. Ben de İngilizce ifadelerimi ve yazılı sunuş tekniklerimi geliştirmek için düzenli olarak deneme cevapları kaleme aldım ve bunları profesyonel değerlendirme için montörlerimle paylaştım.

Sonuç olarak tüm bu süreçlerin kariyerime etkisini ifade etmek gerekirse; her şeyden önce, iki farklı hukuk sisteminde de uzman bir bakış açısı kazandığınızda, olaylara karşılaştırmalı olarak ve çok daha geniş bir perspektiften bakmayı öğreniyorsunuz. Örneğin, uluslararası bir uyuşmazlıkta ya da ticaret politikasında farklı hukuk sistemlerini birleştiren çözümler geliştirmek çok daha kolay hale geliyor. Ayrıca, özellikle baro sınavlarına hazırlık süreçlerinde geliştirdiğim analitik düşünme ve sistematik çalışma becerileri, yalnızca hukuk alanında değil, hayatın diğer alanlarında da işime yarıyor. Bu çabaların her birinin uzun vadede büyük birer yatırım olduğunu düşünüyorum.

 

GHK: Bir kamu avukatı olarak, uluslararası barolara üye olmanın mesleki anlamda size sağladığı avantajlardan da söz eder misiniz? Bu avantajlar Bakanlık’taki göreviniz bakımından nasıl farklar yaratıyor?

 

MOK: Uluslararası barolara üye olmak, özellikle bir kamu avukatı olarak uluslararası ticaret hukukunun içinde çalıştığınızda oldukça değerli hale geliyor. Örneğin, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) çerçevesinde yapılan müzakereler, uyuşmazlıklar ya da ticaret politikası savunma araçlarıyla ilgili soruşturmalarda, yalnızca ulusal hukuku bilmek yetmiyor. Bu bağlamda, uluslararası barolara üye olmanın bana kazandırdığı en önemli becerilerden biri, farklı hukuk sistemlerindeki düzenleme ve yaklaşımları kavrayabilme ve bu sistemler arasındaki bağlantıları hızlıca kurabilme kapasitesi oldu. Bu önemli bir mesleki avantaj sağlıyor.

Uluslararası hukuk standartlarına daha derin bir hakimiyet kazanmış olmayı da bir diğer avantaj olarak görüyorum. DTÖ veya Avrupa Birliği gibi platformlarda yapılan değerlendirmeler genellikle çok teknik ve detaylı oluyor. Özellikle damping veya sübvansiyon gibi konularda ilgili uluslararası anlaşmaları anlamak, yorumlamak ve uygulamak uzmanlaşmış olmayı gerektiriyor. Uluslararası barolara kabul edilme süreçlerinde geçilen eğitimler ve kazanılan deneyimler, sözünü ettiğim karmaşık süreçlerde doğru soruları sorabilmeyi ve doğru argümanlar geliştirebilmeyi de kolaylaştırıyor. Bu da tartışmasız büyük bir mesleki avantaj.

Bunlar dışında, uluslararası barolara üye olmanın beraberinde getirdiği profesyonel bağlantıların sağladığı avantajları da göz ardı edemem. Farklı ülkelerden hukukçularla aynı platformlarda bulunmak, onların ticari ve hukuki yaklaşımlarını gözlemleyip öğrenmek açısından büyük bir avantaj sağlıyor. Bu tür bir ağ, özellikle DTÖ veya diğer uluslararası platformda savunma yaparken karşı tarafın nasıl bir strateji geliştirebileceğini tahmin etme ve buna göre hazırlıklı olma fırsatı sunuyor. Bazen bu tür profesyonel bağlantılardan ortak çözümler üretmek için de faydalanabiliyorsunuz.

 

GHK: Genç hukukçular genellikle uluslararası bir kariyer için nereden başlayacaklarını bilemiyorlar. Hukuk öğrencilerine ya da kariyerinin başlangıcında olan meslektaşlara bu anlamda nasıl bir hareket planı önerirsiniz?

 

MOK: Hangi hukuk dalında uzmanlaşmak istediğinizi net bir şekilde belirlemek, ulusal bir kariyer planlamasında olduğu gibi uluslararası bir kariyer planlaması için de en önemli başlangıç noktası diyebilirim. Hem uluslararası boyutu olan hem de ilgi alanınıza giren bir alan bulmanız gerekiyor. Bu bakımdan genç hukukçulara tavsiyem, sadece uluslararası bir arenada çalışmak için, sevmedikleri bir alanda ısrarcı olmamaları. Çünkü uzun vadede bu durum, motivasyon kaybına ve iş hayatında tatminsizliğe yol açabiliyor. Dolayısıyla, öncelikle ilgi duydukları ve gelecek gördükleri bir hukuk dalını seçmeleri önemli.

Sonraki adım, kişinin mesleki hedefleri doğrultusunda bir gelişim planı yapması olmalı. Uluslararası nitelikteki lisans üstü (yüksek lisans ve doktora) veya post-doktora programları da bu anlamda önemli gelişme/eğitim süreçleri. Hangi tarz programın size ve kariyer hedeflerinize uygun olduğunu tespit edebilmek ise hiç de kolay değil. Bunun için detaylı bir araştırma safhası geçirmek gerekiyor. Bu safhada yalnızca programın akademik içeriğine odaklanmak da yetmiyor; programın kişinin karakterine, kişisel hedeflerine ve maddi/manevi koşullarına uygun olup olmadığını da detaylı şekilde değerlendirmek gerekiyor. Diğer taraftan, seçilen programın bulunduğu ülkenin yaşam şartları, öğrenci ve çalışma vizesi politikaları ile iş olanakları gibi unsurların da dikkate alınması oldukça önemli. Tüm bu faktörler, uluslararası bir kariyerin oluşturulabilmesi ve sürdürülebilirliği açısından kritik faktörler.

Bu süreçte benim fark ettiğim bir diğer önemli nokta, LinkedIn gibi profesyonel platformların sunduğu fırsatları değerlendirmenin farklı fırsatlar yaratabildiği oldu. Kariyerinin başındaki hukukçulara önerim, ilgilendikleri programlardan mezun olan kişilerin kariyer yollarını incelemeleri, mümkünse bu kişilerin deneyimlerini kendileriyle bağlantıya geçerek öğrenmeleri. Meslektaşlarınız ile iletişim kurmakta çekingen davranmayın. Bu iletişim adımları, hedeflediğiniz lisans üstü programın gerçek hayattaki karşılığını anlayabilmenizde ve uygun kararlar almanızda size yardımcı olabilir.

Ayrıca, uluslararası bir kariyere başlamak için sadece akademik başarı yeterli değil; uygulama deneyimi edinmek ve güçlü bir profesyonel ağ oluşturmak da gerekiyor. Çok uluslu şirketlerde staj yapmak, uluslararası organizasyonlarda gönüllü çalışmalara katılmak veya proje bazlı işlerde yer almak hem kendinizi geliştirmek hem de küresel bağlamda görünürlük kazanmak açısında avantaj sağlayabilir.

Uluslararası bir kariyer, uzun vadeli bir planlama ve bu planı uygulamaya geçirme sabrı gerektiriyor. Ben, her adımda kendi ilgi alanlarımı ve hedeflerimi merkeze alarak kariyer planımı güncelledim. Güncel planıma uygun hareket ederken de karşıma çıkan her tür fırsatı kişisel gelişimim açısında birer yatırım olarak değerlendirdim.

 

GHK: Son olarak “Keşke bunu daha önce bilseydim” dediğiniz bir bilgi ya da deneyim var mı? Bugünkü bilginizle geçmişe dönüp bir şey değiştirme şansınız olsaydı neyi değiştirirdiniz?

 

MOK: Bugünkü bilgi ve deneyimlerimle geçmişe baktığımda, uluslararası eğitim fırsatlarını değerlendirmeye ve kariyer planlamama çok daha erken dönemlerde başlamış ve daha stratejik bir yaklaşım sergilemiş olmayı isterdim. Daha önce de bahsettiğim gibi, özellikle Times Higher Education veya QS gibi sıralamalarda üst sıralarda yer alan okullara kabul almak giderek zorlaşıyor. Kabul edilmek için yalnızca akademik başarı yeterli olmuyor, aynı zamanda etkileyici bir staj ve iş deneyimi ile anlamlı bir kişisel gelişim hikayesi sunmak da gerekiyor. Ben keşke bu konularda daha erken bilinçlenip, hayalini kurduğum okullara dair daha fazla araştırma yapsaydım, mezunlarının kariyer yollarını inceleyerek daha stratejik hazırlansaydım ve yönümü daha net çizseydim diyorum.

Aynı zamanda alan seçiminde de daha bilinçli adımlar atmış olmayı, daha niş, gelecek vaat eden alanlara odaklanmanın önemini çok daha önce fark etmiş olabilmeyi isterdim. Örneğin, yapay zekâ, otonom araçlar, otonom üretim ve hizmet sistemleri gibi günümüzün yükselen trendleri, hukuk alanında da büyük fırsatlar sunuyor. Bu ve benzer alanlara odaklanmak hem uluslararası hem de yerel ölçekte fark yaratan bir kariyer inşa etmeyi sağlayabilir.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir