Bu söyleşinin konuğu, meslek hayatı boyunca farklı sektörlerde faaliyet gösteren uluslararası şirketlerin hukuk müşavirliğini yapmış ve yapmakta olan çok değerli Av. Serçin Kireçtepe’ye, in-house avukatlık ile ilgili sorularımı yanıtladığı için içtenlikle teşekkür ederim. SIY
SIY: Eğitim geçmişiniz ve meslek hayatınızın ilk yılları hakkında bilgi vererek bunların kariyerinizin şekillenmesinde nasıl bir rol oynadığından bahsedebilir misiniz?
SK: Kendimi bildim bileli adalet duygum, hayatımdaki en önemli değerlerden biri olmuştur. Benim için adalet, temel bir yaşam elementidir. Bu nedenle hukuk, okumak istediğim tek bölümdü. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1998 yılında mezun oldum. Üniversitedeyken kuramsal dersler yerine pratik çalışmalardan keyif alırdım. Okul ve sınavların zorlayıcılığı ile son sınavı geçtiğimde hissettiğim hafiflik duygusunu halen çok iyi hatırlarım. Üniversite hayatım boyunca, inandığım değerleri savunabilme duygusu ile eğitimimi sürdürdüm. Bugün de hukukçu olarak verdiğim her kararda adaletli olmayı gözetmeye devam ediyorum.
SIY: Bugüne kadar hangi alanlarda faaliyet gösteren şirketlerde çalıştınız? Son olarak hangi pozisyonda ne kadar süredir çalışıyorsunuz?
SK: Meslek hayatıma, sağlık ve ilaç sektöründe faaliyet gösteren Eczacıbaşı İlaç Pazarlama’nın iş geliştirme bölümünde başladım. Yaklaşık dört yıl boyunca yalnızca sözleşmelerden sorumlu hukuk müşaviri olarak görev aldım. Bu, tüm bir ilaç projesinin gizlilik sözleşmesinden (NDA) ilaç lansmanına kadar süreçteki her tip sözleşmenin hazırlanması anlamına gelmekteydi. Bu dönemde, aynı anda sekiz farklı ilaç firmasıyla sözleşme görüşmeleri yürütüyordum ve süreç takibindeki tek Türk avukattım. Bu iş, inanılmaz keyifli ama bir o kadar da yorucuydu.
Bir sonraki iş deneyimim ise bir yetenek avcısının (headhunter) benimle iletişime geçip adını açıklamadığı bir şirketin hukuk departmanını kurmam için bana dolgun bir ücretle iş teklifi sunmasıyla başladı. Çoğu zaman hukukçuların ücret odaklı oldukları düşünülse de beni bu teklife ikna eden öğrenme hevesimdi. Departman kurma fikri beni cezbetmişti, teklif edilen yüksek ücret ise benim için ikinci plandaydı. Kimya ve tüketici ürünleri sektöründe faaliyet gösteren Türk Henkel Kimya’daki çalışmamda; kimya sektöründeki üretimin zorluklarını, sektöre özgü sözleşme tiplerini ve hızlı tüketim malları (FMCG) sektörünün tüm boyutlarını yaklaşık yedi yıl boyunca deneyimledim.
Ardından şu anda çalışmakta olduğum uluslararası bir perakende şirketi olan Metro Türkiye’ye geçiş yaptım. En başta bu denli uzun süreceğini tahmin etmesem de buradaki serüvenimde on birinci yılımı geride bıraktım. Uzun yılların ardından geldiğim noktada şunu söyleyebilirim ki; Henkel tecrübesi sadece bir gölet, Metro ise değişken bir okyanusmuş.
SIY: Türkiye’deki hukuk eğitiminizin üzerine California Üniversitesi, Los Angeles’ta (UCLA) İşletme Yönetimi Yüksek Lisans (MBA) Programı’ndan mezun olmanızın mesleki gelişiminize ve çalıştığınız şirketlere katkısı oldu mu? Nasıl?
SK: Yasal stajımı tamamladıktan sonra özel hukukun, özellikle de şirketler hukuku ve ticaret hukukunun bana daha çok hitap ettiğini hissettim. Bir hukukçunun iş idaresinden ve şirketlerin iç işleyişinden bir işletme bölümü mezunu kadar anlamasının ne kadar kıymetli olduğunu daha o zaman fark etmiştim. Bu farkındalık, her ne kadar 2000’li yıllarda hukukçuların MBA yapması alışılagelmiş bir durum olmasa da MBA yapmamı ve kendimi sadece hukuki süreçlerle sınırlı tutmadan işletme yönetimi alanında da geliştirmemi sağladı.
Hala da bir hukukçunun ticaretin işleyişinden anlamasının son derece önemli olduğuna inanırım. Müvekkil hangi alanda faal olursa olsun, müvekkilin faaliyetine ilişkin operasyonunun en ince ayrıntısına kadar anlaşılması avukatlık hizmeti verilmesi bakımından kritik önem taşıyor. Avukat olarak özellikle operasyonu tam olarak anlayabildiğinizde, bu operasyona ilişkin problemlerin ve bağlantılı hukuki uyuşmazlıkların kök sebebine inebilir ve ancak bu şekilde müvekkilinize özel çözümler sunabilirsiniz.
SIY: Bu anlattıklarınızı değerlendirince, bir in-house avukatın, hukuk alanı dışında finans, ticaret, pazarlama vb. alanlarda bilgi sahibi olmasının ve iş dünyasının işleyişi ile şirketlerin ticari ve operasyonel süreçlerini ve dinamiklerini anlayabilmesinin uygulama bakımından son derece önemli olduğu sonucunu çıkarıyorum. Doğru mu?
SK: Doğru. Şirketlerin işleyişini yaşayan bir organizmaya benzetebiliriz. Bu organizmanın bölümlerini şirketin departmanları oluşturur. Tüm departmanlar uyum içinde çalıştığında şirket sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilir. Hukuk departmanı, bu organizmanın merkezi sistemi gibi çalışır; stratejik kararları alınmasında rol oynar ve tüm departmanların koordineli hareket etmesini sağlar. Hukuki çözümler ancak şirketin bütünsel işleyişini anlamakla mümkün olur. Zira, hukuk, multidisipliner bir bakış açısı sunar; ancak ticaret, pazarlama gibi diğer alanlar da farklı değildir. Bu nedenle, her departmanın aynı bilinci paylaşması yaşamsal önemdedir.
SIY: Şirket içi hukuk departmanlarının, şirketin diğer departmanları ve iş ortaklarıyla birlikte çalışmaları nasıl gerçekleşiyor? Birlikte çalışmanın iş süreçlerine etkileri neler?
SK: Her şirketin kendi yapısal gereklilikleri elbette farklı olabilir. Ancak, gözlem ve tecrübem çerçevesinde şirketlerin bu noktadaki ortak ihtiyaçlarının; hukuk departmanı tarafından kendilerine kısa, net ve uygulanabilir hukuki çözümler sunulması olduğunu söyleyebilirim. Bu ihtiyaçlar, hukuk departmanlarının hem ulaşılabilir hem de sadece danışman değil çözüm ortağı olmalarını gerektiriyor.
SIY: Farklı sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerde çalışmak mesleki anlamda size neler kazandırdı ve sizi hangi hukuk dallarında uzmanlaştırdı?
SK: Farklı sektörlerde çalışmak, daha rasyonel ve mantıklı hareket etme yetimi geliştirmemi sağladı. Aynı zamanda da ticari süreçlerde, her zaman en ideal çözümün o an için en uygun çözüm olmayabileceğini, hatta bazı durumlarda ilk akla gelen çözüm önerisinin en doğru çözüm olabildiğini bana gösterdi.
SIY: Şirketlerin pek çoğu in-house departmanları olmakla birlikte malum olduğu üzere dışarıdan hukuki hizmet desteği de alıyor. Şirketlerin destek aldıkları hukuk ofisleriyle olan ilişkisinde in-house avukatın rolü ve önemi hakkında neler düşünüyorsunuz?
SK: Burada tam anlamıyla bir iş birliği içinde hareket edilmelidir. Ben bu iş birliği sürecinde şeffaf olmayı, mesleki etik açısından vazgeçilmez bir ilke olarak görüyorum. Bazen in-house avukatlar için sınırlar çok net olabiliyor ve bunun dışarıdan destek alınan profesyonellere de isabetli şekilde yansıtılması nihai başarı bakımından önem arz ediyor. Mesela; şirket tarafından belirlenen bir hedef ve sonucun peşindeyseniz veya size verilen net bir bütçe varsa, riski ele alış şekliniz de şüphesiz bunlara göre farklılık gösterecektir. Bu gibi durumlarda bir in-house olarak öngörülü davranabilmek, iş birliği yaptığınız hukuk ofisiyle net hedef paylaşımları yapabilmek, yani bir başka deyişle doğru iletişim kurabilmek hem iş birliğinin başarılı sonuçlar doğurması hem de meslektaşları incitmemek bakımından çok önemlidir.
SIY: Şirketlerin hukuk departmanlarında iç organizasyon ve görev dağılımları belirlenirken hangi ölçütler göz önünde bulunduruluyor?
SK: Cevap bana göre oldukça kısa, buradaki temel ölçüt tüm hukuki riskleri yönetebilmek.
SIY: In-house avukatların hukuki işleri yönetirken karşılaştığı en büyük zorluklar sizce nelerdir?
SK: Bana göre bir in-house avukatın karşılaşabileceği en büyük zorluk; her türlü hukuki sorunun cevabının sizde olduğunu varsayan şirket çalışanları ve sürekli “evet” cevabınızı duymak isteyen yöneticilerle çalışmanızdır.
SIY: Şirket içi hukuk departmanının stratejileri, şirketin uzun vadeli hedeflerine ulaşmasına nasıl katkıda bulunuyor? Hukuk ve Uyum Lideri olarak hukuki gereklilikler ile ticari hedefler arasındaki dengenin sağlanmasında yaklaşımınız nedir?
SK: Hukuk departmanlarının stratejileri, şirketlerin uzun vadeli hedeflerine ulaşmasında bir yandan kolaylaştırıcı bir yandan da ekstra güçleştirici etkiye sahip olabiliyor. Hep yapılmak istenen bir yatırım için doğru zamanda alınan hızlı aksiyonlarla şirket büyük ölçekli kazanç elde edebilir. Bu bağlamda hem hukuki gereklilikler hem de ticari hedefler arasındaki dengeyi sağlayabilmek çok önemlidir. Özellikle son yıllarda, şirket içi etik kurallarına ve beyaz yaka uygunsuzluklarına yönelik denetim yapan departmanlar, kaynakların doğru yönetilmesine ve dolayısıyla şirketin uzun vadeli hedeflerine ulaşmasına doğrudan katkı sağlamaktadırlar.
SIY: In-house avukatların potansiyel hukuki sorunları önceden tespit edip önleyici tedbirler almalarının şirketler üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Genç avukatların bu konuda daha etkin olabilmeleri için ne gibi tavsiyeleriniz olur?
SK: In-house olarak mesleki faaliyet gösteren ya da göstermeyi planlayan genç meslektaşlarıma, bir işe başlarlarken mutlaka risk fotoğrafı çekmelerini öneririm. Bu risk fotoğrafından mevcut davaların yoğunluğuna göre sebep analizinin yapılması uzun vadede tekrar eden sorunları önleyebilmenin en etkili yoludur. Örneğin; belli bir tarz uyuşmazlık sürekli olarak gündeme geliyor mu yani tekrar ediyor mu? Aynı tarz eksiklikler ya da uygulamalar sebebiyle sürekli ilave bedeller ödeniyor mu? Bu gibi sorunların kök sebebini teşhis ederek sorunu kaynağında çözmeye odaklanmak, yani adeta bir koruyucu hekim gibi hareket etmek sizi farklı ve başarılı kılacaktır.
Genç meslektaşlara bir diğer önemli önerim ise, biraz önce de vurguladığım gibi hangi sektörde çalışıyorlarsa mutlaka o işin tüm ticari ve operasyonel süreçlerini ve dinamiklerini anlamalarıdır. Mesela; bir avukat deniz taşımacılığı alanında çalışıyorsa, işin başından sonuna kadar ilgili tüm süreçlerini defalarca yerinde deneyimleyerek içselleştirmelidir.
SIY: Günümüzde, uyum ve etik kurallarının hem ulusal hem de uluslararası düzlemde vazgeçilmez hale gelmesiyle birlikte, bu alanda uzmanlaşmış hukukçulara olan ihtiyaç arttı. Bu konuya ilişkin görüş ve değerlendirmelerinizi paylaşır mısınız?
SK: Uyum ve etik kurallarının, her iki düzlemde de giderek daha önemli hale geleceğini ve bu alanda uzmanlaşmış global vizyona sahip hukukçulara olan ihtiyacın giderek artacağını düşünüyorum. Etik kurallarının, çalışanların davranışlarına yansıması aslında kültürel bir yolculuktur. Özellikle şirket birleşmeleri sırasında bu durum net bir şekilde ortaya çıkar. İki farklı çalışan grubunun davranışları belirgin biçimde farklılık gösterebilir ve/veya bir kural seti taraflarca aynı şekilde yorumlanmayabilir. Bu gibi durumda uygulamalar avukatın belirleyeceği çerçevede şekillenmektedir ve belirttiğim tarzdaki farklılıkları yönetebilecek donanımda hukukçular kritik önem taşımaktadır. Bu bakımdan, uyum süreçlerinde rol oynayan hukukçuların farklılıkları yönetebilecek vizyona ve esnekliğe sahip olmaları esastır. Elbette, şirket yönetimlerinin bu süreçlere katkılarını da göz ardı edemeyiz. Uzman hukukçuların yönlendirmesi kadar şirket yönetimlerinin tutum ve davranışları da şirketlerin bu süreçlerdeki başarısını doğrudan etkileyen önemli bir faktördür.
SIY: Şirketlerdeki uyum süreçlerinin optimize edilmesi ve uyum odaklı bir kültürün oluşturulmasında in-house avukat nasıl bir strateji geliştirmelidir?
SK: Yaklaşımıma göre uyum kültürünün oluşturulması ve geliştirilmesi için uyum süreci basit kurallarla yapılandırılmalı ve bu kurallar bütünü herkes tarafından aynı tutarlılık ve netlik içinde uygulanmalıdır.
SIY: Teknik hususları ve uzmanlaşmaya bir virgül koyarak biraz da in-house avukatların zaman yönetimine ilişkin pratik önerilerinizi almak istiyorum. Bir iş gününüz genellikle nasıl geçiyor? Belirli bir rutininiz var mı? FMCG sektöründe çalışan bir in-house avukat olarak dinamik bir iş ortamında zaman yönetimini nasıl sağlıyorsunuz?
SK: Günlük iş rutinime geçmeden önce çalışma şeklimden kısaca bahsedeyim. Beraber çalıştığım tüm meslektaşlarım da bilirler ki, özel bir toplantım yoksa çalışma odamın kapısı her zaman açık olur. Böylece herkes bana her türlü soruyu sorabileceğini bilir.
Günlük iş programıma gelirsek, ekibimle her gün başında “Elimizde ne var?” toplantımızı yaparak işlerimizin üzerinden geçeriz. Bir gün önceden ertesi günün, her cuma günü ise bir sonraki haftanın planını yapar ve ajandamı netleştiririm. Planlamamı yaparken önceliklerimi belirler ve muhakkak toplantısız zaman dilimleri bırakırım.
Yapısal olarak güne çok erken başlarım. Tam on beş yıldır da her sabah meditasyon yapıyorum. Akşamları ise erken saatlerde dinlenmeye geçerim. Bunlar benim günlük rutinimin ve verimliliğimin çok önemli parçalarını oluşturuyor.
SIY: İşinizle ilgili olarak sizi en çok motive eden ve keyif veren kısım ne?
SK: İşimle ilgili en sevdiğim kısım, dinamik ve heyecan verici olması; asla rutin olmamasıdır.
SIY: In-house avukat olmanın sevmediğiniz bir kısmı var mı?
SK: In-house avukat olarak işimle ilgili en az sevdiğim kısım, adliyeye seyrek gidiyor olmak.
SIY: Karmaşık bir hukuki sorunun çözüm sürecinde nasıl bir yol izlersiniz?
SK: Karmaşık bir hukuki sorunla karşılaştığımda ilk olarak konuyla ilgili tüm bilgilere ulaşır ve konuya hâkim olan kişileri de bir araya getiririm. Sonrasında sorunun boyutunu tespit ederim. Ardından çözüm için bir plan yapıp ilgili kişileri bilgilendiririm. Bu plana uygun şekilde ilerlerken de sürecin her aşamasında düzenli olarak bilgi güncellemelerinde bulunurum.
SIY: Başarılı bir in-house avukatın olmazsa olmaz özellikleri sizce nelerdir?
SK: Bir in-house avukatın sahip olması gereken en önemli özellik bence ketum olmasıdır. Başka bir ifadeyle kendisine iletilen her bilginin kendisinde kalacağının bilinmesi çok önemlidir. Bunun yanı sıra, sadece gerektiğinde bilgi vermek veya istemek, net olabilmek ve dürüstlük gibi özellikler de büyük önem taşır. Bu nitelikler hem işinize hem de iş yapış şeklinize duyulan güveni oluştururlar. Güven olmadan iş yapmanın pek mümkün olamayacağını düşünüyorum.
SIY: Bir in-house avukatın işe alımı sürecinde hangi mesleki yetkinliklere ve deneyimlere sahip olması onu tercih edilir hale getiriyor? Yabancı dil yeterliliğinin ne kadar önemli olduğunu düşünüyorsunuz?
SK: In-house avukatın işe alım sürecinde hukuki bilgi düzeyi şüphesiz önemli. Ancak sonrasındaki süreçte asıl önemli olan bu bilgiyi uygulayabilme becerisidir. Bilmek bazen işe koyulmak için yeterli olmayabiliyor. Hukuki araştırma ve sözleşme hazırlama tekniklerine hakimiyet ile dava yönetimine ilişkin her tür tecrübenin yanı sıra mümkünse ilgili sektörde/endüstride ticari ve operasyonel süreçlere aşinalık kişiye avantaj sağlıyor. Yabancı dil bilmek ise kesinlikle olmazsa olmaz. Genç meslektaşlara tecrübe kazanırlarken, özellikle yapmaktan keyif aldıkları ve kendilerini heyecanlandıran projelerde rol almak için her tür fırsatı değerlendirmelerini, işten kaçmamalarını ve bilakis gönüllü olarak projelerin parçası olabilme fırsatları yaratmalarını öneririm. Bu yaklaşımlarının mesleki gelişimlerine ne derece büyük bir katkı sağladığını zaman içinde görecekler.
SIY: Şirketlerin hukuk ve uyum departmanlarında kariyer yapmayı hedefleyen hukuk öğrencilerine ne önerirsiniz?
SK: Daha hukuk öğrencisi olan ya da kariyerinin çok başında olan biri için en önemli tavsiyem, hangi alanda uzmanlaşmak istediklerini doğru bir şekilde belirlemeleridir. Zaman kaybetmemek adına hukuk disiplinleri arasında en çok ilgi duydukları alanı netleştirmeleri gerekiyor. Bu alanlarda faaliyet gösteren şirketler tespit edilip daha önce de defalarca vurguladığım üzere bu şirketlerin faaliyetleri yakından takip edilmeli.
İlgi duyulan alan ile şirketlerin kesişen yönlerine dair eğitimlere, seminerlere katılmak, derinlemesine araştırmalar yapmak ardından da bu şirketlerin insan kaynakları departmanına stajyerlik ya da başlangıç pozisyonları için başvurmak faydalı olur.
SIY: Pandemiyle birlikte yaygınlaşan esnek çalışma modellerinin in-house avukatlara ve hukuki süreçlere etkilerini değerlendirebilir misiniz?
SK: Avukatlık mesleğinin ne kadar esnek bir meslek olduğunu bizlere gösteren pandemi dönemi oldu. Bizler, lokasyondan bağımsız olarak işlerimizin başındaydık ve iş süreçlerimizi neredeyse tamamen online olarak yönetebildik. Esnek çalışma modellerinin gelecekte daha da yaygınlaşacağını hatta danışmanlık tarafının online metotlarla daha da gelişeceğine inanıyorum.
SIY: Hukuk ve uyum alanında gelecekte ne tür trendler ve yenilikler bekliyorsunuz? Bu alandaki değişimlerin hukuk ve iş dünyasını nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
SK: Yapay zekâ kullanımı ile uyum programlarında daha fazla başarı elde edileceğini düşünüyorum. Şirketler tarafından tanımlanan aykırı davranışları saniyeler içinde tarayabilen sistemlerin, işin kalitesi ve verimini arttıracağını ayrıca bu teknolojilerin, insan yorumu gerektiren alanları azaltarak daha net ve objektif sonuçlar elde etmemizi sağlayacağını öngörüyorum. Tüm teknolojik gelişmelere rağmen, gerekli global vizyona ve donanıma sahip in-house hukukçuların mesleki dokunuşu şirketlerin iş, işlem ve ilişkilerinde farkı yaratmaya devam edecek.