30 Aralık 2020 Çarşamba
Kimden: AYÇA AKKAYAN YILDIRIM
Tarih : 30 Aralık 2020
Kime : Genç Hukukçu
Konu : “YENİ YILDA İŞ-ÖZEL HAYAT DENGESİNİ KURABİLMEYİ HEDEFLİYORUM”

Yılın son günlerinde dost ve sevdiklerimden yeni yıl için güzel dileklerini ileten kart ve mesajlar almak bana büyük mutluluk verir. Milyonların sağlık ve iyiliğini etkilemeye devam eden global pandeminin gölgesinde geçen 2020 yılının son günlerinde gelen yeni yıl mesajları, zorunlu yalnızlaşmanın üzerine çok daha büyük mutluluk kaynağı oluyor. Bu yıl çoğu mesajda iyi dilekler sunmanın yanı sıra iç hesaplaşmaların da satırlara bir şekilde yansıdığını gözlemliyorum. Yıl içinde yaşananların ağırlığı herkesin farklı sorgulamalar yapmasına ortam hazırladığından, bu oldukça doğal ve anlaşılır.

Büyük ölçekli bir büroda başlangıç seviyesinde avukatlık yapmakta olan sevdiğim eski öğrencim-meslektaşımın yollamış olduğu mesajda bana yönelik iyi dileklerin ardından gelen “ben de yeni yılda iş-özel hayat dengesini kurabilmeyi hedefliyorum” ile başlayan iç değerlendirmeyi okuduğumda ben de birçok farklı anımı ziyaret ettim. Bu paylaşıma ilham kaynağı olan mesaja sevgili meslektaşımın izniyle atıf yaptığımı da ifade etmek isterim.

Hukukçuların dikkat gerektiren ve emek isteyen ağır bir iş yükü altında oldukları bir gerçek. Avukatların, çoğu zaman iş saatleri dışına, özel hayatlarına taşan uzun saatler çalışmak zorunda oldukları gerçeği, yapılan işin stres yükü ile birlikte değerlendirildiğinde iş-özel hayat dengesinin kurulması bakımından karşımıza çok da iç açıcı bir tablo çıkmadığı her fırsatta dile getirilir. Elbette bir yatırım tahkiminde duruşma için son hazırlıklarını yapan ya da bir birleşme-devralma işleminde kapanış aşamasına gelmiş bulunan bir avukatın her tür dengeyi bozabilecek yoğunlukta ve stresli bir iş programı olması kaçınılmazdır. Ancak bu yoğunluğun istisna değil kural olduğu serzenişlerini mesleklerini dünyanın farklı yerlerinde icra eden orta ve üstü kıdemdeki çok sayıda meslektaşımdan bizzat duyduğumu söyleyebilirim.

Son dönemde dikkatimi çeken ise birçok hukukçu adayı ve genç meslektaşın daha mesleğe başlamadan ya da yolun henüz başındayken benzer kaygıları dile getiriyor olmaları. (Genç kuşakların mesleki motivasyonunu ve tercihlerinin farklılığını 19 Haziran 2020 tarihli ve “Geleceği Şekillendirecek İki Önemli Faktör: Genç Kuşakların Mesleki Motivasyonu ve Teknolojik Gelişmeler” başlıklı paylaşımımda daha genel bir perspektiften ele almıştım.)

Çoğu azimli olan ve başarılı bir kariyeri hedefleyen bu gençler, iş-özel hayat dengesinin sözlüklerde yer verilenden daha derin bir anlam taşıdığının farkındalığıyla olsa gerek hayatlarını bir bütün olarak değerlendirme eğilimindeler. Bu yaklaşımı olumlu karşılıyorum. Yaşamlarının bu yeni dönemini yapılandırırken isteklerini değerlendirerek belirli bir bilinçle hareket etmeleri, ileride değişiklik yapmaya çalışmalarından birçok bakımdan daha rasyonel. Diğer taraftan, sosyal ve ekonomik gerçeklerin kaçınılması ve ideal bilinçle yönlendirilmesi hiç de kolay olmayan koşullar yarattığını göz ardı edebilmek, dün olduğu gibi bugün de pek mümkün görünmüyor. Salt bu perspektiften bakanlar söz konusu kaygıları “lüks” olarak da değerlendirebilirler.

Ben iş-özel hayat dengesine ilişkin kaygıları “lüks” olarak nitelendirmiyor, bu dengenin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Peki “yoğun” çalışma mutlaka “denge”nin bozulduğu anlamına mı geliyor?

“Denge” ve “yoğunluk” tanımları ve yansımalarının herkes bakımından farklılık arz edeceği, genel geçer bir formül verilemeyeceği tartışmasız. Yoğunluk, çalışma alanınız, çalıştığınız hukuk bürosunun çalışma kültürü, sizin aile yapınız ve hatta özel hayatınızda kişisel ve profesyonel anlamda ne kadar destek alabildiğiniz ile birlikte değerlendirilmesi gereken bir kavram. Diğer taraftan dengenin ise işinizi yaparken harcadığınız zamanın sevdiğiniz kişilerle ve ailenizle birlikte ya da zevk aldığınız şeyleri yaparken geçirdiğiniz zamana oranından daha derin bir içeriği bulunduğuna inanıyorum. Çalışma ortamından ve/veya yaptığı işten mutsuz olan, moral yıkıntısı içinde bulunan, kendisini tükenmiş hisseden bir kimsenin sadece zamansal açıdan oranlamayı değiştirerek hedeflediği “denge”yi yakalayabilmesi pek mümkün görünmüyor. Örneğin, bir günlük, bir haftalık ya da bir aylık bir süreçte işinize daha az, özel hayatınıza ise ondan daha fazla zaman ayırmış olmak dengenin kurulduğu anlamına gelmeyebiliyor. Zira işinizden hem maddi hem de manevi anlamda tatmin edici sonuçlar elde edemediğinizde “denge” bu kez farklı sebeplerle farklı bakımlardan bozulabiliyor.

O halde “yoğunluk” ve “denge” ile sizin ne kastettiğiniz, bu kavramlara sizin ne anlam yüklediğiniz mühim. Kanaatimce işinizi en verimli şekilde icra edebileceğiniz şartları oluşturup işinizden zevk alır hale gelebilmek buradaki en can alıcı nokta. “Denge”yi salt zamansal oranlama kriterine bağlamadan “yoğun” iş temposuna rağmen kendi “denge”sini sağlayabilmiş olanlar bunun kanıtı olsa gerek. Her fırsatta vurguladığım üzere kişisel ve mesleki yeterlilikleriniz ile içinde bulunduğunuz şartları dürüstçe değerlendirerek yola çıkmak orta ve uzun vadede büyük farklar yaratabiliyor. Bu çerçevede ulaşılabilir, gerçekçi hedefler belirlemeyi ise mesleki hırstan yoksunluk olarak değil “denge”yi kurabilmek adına sağduyulu davranmak olarak yorumluyorum.

Ayrıca iş-özel hayat dengesi tesisinin değişken bir süreç olduğunu da vurgulamalıyım. İç ve dış şartlarınız değişip geliştikçe “denge” tanımınız da sizinle birlikte değişiyor. Ancak başlangıç bakımından gerekli mesleki yeterliliklerin geliştirilmesi bana göre bu sürecin esaslı unsuru. Teknolojinin mesleğimiz bakımından hali hazırda sunduğu ve sunmayı vaat ettiği imkânları takip ederek işleyişe entegre edebilmek de kanaatimce günümüzde sürecin bir diğer önemli parçası haline gelmiş durumda. Bu sayede verimlilikten ödün vermeksizin çeşitli bakımlardan esnek çalışma koşulları yaratılabildiğini son bir yıllık süreçte bir çoğumuz deneyimledik.

Netice itibariyle hangi mekanda kaç saat çalıştığınızdan ziyade iyi kalitede iş çıkarabilmeniz ve sonuçtan mesleki haz alabilmeniz önem arz etmeli. Bu düzlemde verimli ve uyumlu çalışabilmenin olmazsa olmazlarını da vurgulamadan geçmeyelim: sonuçları objektif olarak değerlendirebilme ve öz denetime sahip olma!

İş-özel hayat dengesini kendi şartlarınızda kurabilmek kolay olmamakla birlikte imkânsız da değil.

Kişisel ve mesleki yeterlilikleriniz ile öncelikleriniz ve tercihlerinizi dürüstçe analiz edeceğiniz, mesleki verimliliğinizi ve buna bağlı olarak da işinizden aldığınız hazzı arttırmak üzere kendinize yatırım yapacağınız, bu sayede kendi “denge”nizi kurabileceğiniz sağlıklı bir yıl diliyorum...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.