23 Haziran 2020 Salı
Kimden: SEDA ÖZMUMCU
Tarih : 23 Haziran 2020
Kime : Genç Hukukçu
Konu : DİJİTALLEŞMENİN SİZİ DİJİTALLEŞTİRMESİNE İZİN VERMEYİN

Sevgili Genç Hukukçulara,

Çok kıymetli meslektaşım ve arkadaşım sevgili Ayça Akkayan Yıldırım tarafından hazırlanan bu platformda sizlerle bir araya gelerek, deneyimlerimden söz etmem ve katkıda bulunmam istendiğinde, hiç tereddüt etmeden ve büyük bir mutlulukla kabul ettim. Beni bu platforma davet ettiği için kendisine bir kez daha çok teşekkür ederim.

Bu güzel daveti aldıktan sonra bir an için ne yazabilirim veya neyi yazarsam farklılık ya da farkındalık yaratabilirim diye düşündüm. Çünkü paylaşılacak o kadar çok deneyimim vardı ki.

HUKUK, BANA İLK ÖNCE NEYİ ÖĞRETTİ VE HAYATIMA NEYİ KATTI?

Ardından aklıma ilk şu soru geldi. Hukuk, bana ilk önce neyi öğretti ve hayatıma neyi kattı? İsterseniz buradan başlayalım ve adım adım bunu anılarımla paylaşalım. Hukuk, bana öncelikle soru sormayı, dogmalarla kalmayıp, muhakeme yapmayı öğretti ve bir şeyin neden öyle olduğunu sorgulama yeteneğini kazandırdı.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Amfi I ve birinci sınıfın daha ilk ayları idi. Medeni hukuk derslerine gelen bir hocamız ders anlatıyordu. Anlatımlar sırasında “iyiniyet” kavramının hukuktaki yeri ve anlamı anlatılırken, hep bir “üçüncü kişi” kavramından söz ediliyordu. Örnek vermek gerekirse, “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” (MK m. 1023) veya “Ayni bir hak yolsuz olarak tescil edilmişse, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” (MK m.1024). Anlatımlarda sıkça sözü edilen bu “üçüncü kişi” kavramı giderek kafamı karıştırmaya başlamıştı. Borçlar Kanunu’na da baktığımda, “üçüncü şahsa tanınan halefiyet”, “üçüncü şahsın fiilini taahhüt”, “üçüncü şahsın yararına sözleşme”, “üçüncü şahsın hilesi” ve devam eden birçok hukuki müessese olduğunu görüyordum.

Daha henüz on yedi yaşındaydım ve bu “üçüncü kişi”yi bir türlü algılayamıyordum. Kendime şunu soruyordum: İyi güzel ama ben bir kişi isem, karşımdaki de ikinci kişi olmuyor mu? Kim bu üçüncü kişi? Bir sonraki ders, ders bitince hocamızın yanına gittim ve bu “üçüncü kişi” kavramı ile Kanunların ne demek istediğini kendisine sordum.

Hocamız bana şöyle dedi : “Her insan, ruh ve beden olarak iki kişidir. Senin dışında kalan herkes hukuken “üçüncü kişi” dir. Çünkü hukuk, sadece kişinin fiil ve eylemlerine değil, aynı zamanda iradesine de hukuki sonuçlar bağlamıştır. Birinciye örnek olarak haksız fiilleri gösterebilirsek, ikinciye de saikte hata gibi, irade sakatlıklarını örnek verebiliriz”. İşte o andan itibaren Kanunlarda sıklıkla adı geçen “üçüncü kişi” nin artık kim olduğunu çok iyi öğrenmiştim.

Bunu, bir hususun neden öyle olduğunu sormak ve sorgulamak ve de bir mantık zemini üzerine oturtmanın önemine işaret etmek için paylaşmak istedim. Çünkü genel kanaatin aksine, hukuk ezberlemek değildir. Çünkü ezber unutulur ama muhakeme ettiğiniz konu unutulmaz. Bu sebeple hukuk, bir sorunu “muhakeme” etmektir.

HUKUKÇUNUN GÜNCEL BİLGİLERLE DONANMASI KADAR HEDEFE YÖNELİK SİSTEMLİ ve DİSİPLİNLİ ÇALIŞMASI DA ÖNEMLİDİR

Hukuk, aslında hukuk fakültesi bittiğinde, en başından yeniden başlar. Çünkü hukuku, okuduğumuz kitaplardaki gibi kâğıt üzerinden kaldırılıp, hayata geçirdiğimizde her somut olayın farklı olduğunu görürüz. Bu bağlamda bilgilerimizi daima güncellememiz gerekir. Örneğin, bundan otuz yıl önce internet yoktu. Dolayısıyla bilişim suçu diye bir suç da yoktu. Toplumlar ve teknoloji geliştikçe, yeni sorunlar ortaya çıkar ve bu sorunlar için yeni hukuki kurallara ve yeni çözümlere ihtiyaç duyulur. O sebeple hep kendimizi güncel bilgilerle donatmamız gerekir. Üzerinde uzmanlaşmak istediğiniz alan ise, konunun bir başka yönüdür. Kamu veya özel hukuk veya mali hukuk alanında çalışmak isteyebilirsiniz. Onun içinde de alt ayrımlara yönelip ihtisaslaşmak istediğiniz bölümü seçebilirsiniz. Bu sebeple hedeflerinizi bugünden belirleyip, plan yaparak bunun üzerine odaklanmanız, sistemli ve disiplinli bir şekilde çalışmanız gerekir.

HUKUKÇULAR OLARAK HEPİMİZ GELİŞEN DİJİTAL ÇAĞIN TAM İÇERİSİNDE YAŞIYORUZ

Siz genç hukukçular, yeni bir çağda 21. yüzyılda yaşıyorsunuz. 20. yüzyıl geride kaldı. Bizler daktilodan bilgisayara geçiş yapan bir kuşağız. Sizler ise, bilgisayarların, akıllı cep telefonlarının olduğu bir dünyaya gözlerinizi açtınız. Elbette biz de hukuk alanında teknolojinin getirdiği yeniliklerden faydalanıyoruz. Eskiden ulaşmakta zorluk çektiğimiz yüksek mahkeme kararlarına veya ulusal ya da uluslararası yayınlara online olarak erişebiliyoruz. Hatta günümüzde adalete erişim bile online ortamda gerçekleşebiliyor. Hızla gelişen dijital çağın tam da içerisinde yaşıyoruz. Teknolojinin getirilerinden yararlanmak bize uyuşmazlıkları çözmek anlamında da zamandan ve masraftan tasarruf sağlıyor. Bunları göz ardı etmek mümkün değil.

Ancak şunu da hiç unutmamak gerekir : “Dijitalleşmenin, sizi de dijitalleştirmesine izin vermeyin”. Benliğinizi ve kimliğinizi muhafaza ederek bu güzel mesleği yerine getirin. Yolunuz her zaman açık olsun. Sevgiyle kalın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.