Geriye dönüp, hukuk fakültesinde büyük değişimlerle, yepyeni zorluklarla ve bunlardan çıkarılan derslerle dolu olarak geçen ilk yılıma baktığımda, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olduğum için mutluyum ve gelecek için de umutluyum...
Yeni akademik yıl başlarken, ikinci sınıfa başarıyla geçmiş bir hukuk öğrencisi olarak, yaşadıklarımı, gözlemlerimi ve öğrendiklerimi paylaşmak, kısa ve uzun vadeli beklentilerimi dile getirmek amacıyla bu satırları kaleme alıyorum.
Hukuk fakültesindeki eğitim oldukça zor ve kabul etmek gerekir ki -ne ile karşılaşacağını bilen birisi için bile- sıkıcı olmaya müsait bir süreç. Bunun temel olarak hukuk eğitiminin sıfırdan başlayan bir süreç olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Örnek vermek gerekirse; bir mühendislik öğrencisi -istisnaları olmakla birlikte- lisede aldığı derslerin devamı niteliğinde (matematik, fizik, kimya vs.) dersler almaktadır. Oysa hukuk öğrencisi için böyle bir durum söz konusu değildir. Hukuk eğitimi, somut yansımalar barındıran soyut kavramlar üzerine bina edilmektedir. Bu binanın temeli de anayasacılıktan bireye ve aile kurumuna, devlet teorisinden hak kavramına dek uzanan geniş bir ders yelpazesi ile atılmaktadır. Elbette coğrafya, tarih, felsefe gibi dersleri almış olmanız hukuk eğitiminize belli bir oranda katkı sağlar ancak mühendislik örneğindeki gibi akademik bir ‘’devamlılık’’tan bahsedilemez. Her şeye rağmen tüm bu ‘’zor’’ derslerin, zaman içinde benim bakımımdan hayranlık uyandırıcı bir hale dönüştüğünü söyleyebilirim. Benim için bu dönüşüm, hukukun kaynaklarını, doğru okuma yöntemlerini zamanla keşfederek okumaya başlamamla gerçekleşti.
Sürekli sözü edilen ‘’kalın hukuk kitapları’’nın yatağa uzanarak okuyacağınız edebiyat eserleri ya da lisedeki gibi özet niteliğinde konu anlatımı içeren soru bankaları olmadığını anlamam uzun sürmedi. Bu bilimsel eserlerin haklarında fikir yürütecek, içeriklerinin doğruluğunu ölçebilecek, karşılaştırma yapabilecek bilgi birikimine -henüz- sahip olmadığım için ilk etapta bu kitapları anlamakta zorlandığımı belirtmeliyim. Ancak bu durumun tek nedeninin bilgi birikimi eksikliği olmadığını da eklemek isterim. Bazı eserlerdeki yazım ve dil bilgisi kurallarındaki aksaklıkların, içeriği anlamaya çalışan ve konu hakkında bilgisi olmayan biz öğrenciler için işi daha da zor hale getirdiğini söylemeliyim. Ayrıca fakülte öncesindeki dönemde giriş düzeyinde felsefe ve klasik eserlere yönelik okumalar yapmış olmamın bu konuda karşılaştığım zorlukları daha kolay atlatmamı sağladığını düşünüyorum.
Okumanın sınavlardan geçebilme garantisi olmadığı ve anladığımı aktarmak söz konusu olduğunda okumanın tek başına yeterli olmadığı gerçeklerini de vizelerin hemen ardından fark etmem uzun sürmedi. Benim fakülte maceramı olumlu yönde dönüştüren ikinci dönüm noktası da gerektiği gibi yazmanın önemini bu şekilde kavramam oldu.
Hukuk fakültelerinde yazılı sınavların rolünün oldukça büyük olduğu, son dönemlerde açık uçlu sınavlar uygulanmaya başlansa da yazma faaliyetinin halen oldukça önem taşıdığı bir gerçek. Sınavlarda sizden beklenen sistematiğe uygun bir sınav kâğıdı verebilmek, kaynaklarda okuduğunuz uzun ve genellikle karışık cümleleri açık, anlaşılır ve çözmeniz gereken hukuki soruna uygun hale getirebilmenize dayanıyor. Özetlemek gerekirse; okumanız ve okuduklarınızdan elde ettiklerinizi sizden istenen ölçüde yansıtmanız, hukuk eğitiminizin bel kemiği niteliğindeki iki önemli unsur olarak karşınıza çıkıyor.
Okuma ve yazma faaliyetlerinin sadece sınavlar için gerekli olarak algılanmaması gerektiğini, üniversite eğitiminin, adı üzerinde ‘’universal’’ yani evrensel bilgiyi amaçladığını da eklemek isterim. Şahsen, hukuk fakültesindeki eğitimin öğrencilere meslek değil, hukukçu kimliği kazandırmak üzerine kurulu olduğuna; ulvi olduğunu kabul ettiğim bu bilgi edinme ve kimlik kazanma sürecinin sınavlardan ibaret görülmesinin ise üniversite mantığına ters düştüğüne inanıyorum.
Hayatımızın her alanında köklü değişikliklere neden olan koronavirüs salgınının eğitim alanındaki etkilerine de değinmek isterim. Fiziksel eğitime ara verilmesiyle çevrimiçi eğitim yöntem ve sistemleri genel bir kullanım alanı kazandı. Belirtmem gerekir ki sürecin en başında ‘’hukuk eğitimi özelinde’’ bu durumdan şikayetçi değildim; hukuk eğitiminin, teorik karakterinden ötürü, çevrimiçi ders yöntemlerine uygun bir tarzı olduğunu düşünüyordum. Düşünüyordum, çünkü çevrimiçi eğitim sürecine dahil olmak bu konuya bakış açımı biraz değiştirdi. Hukuk fakültesinde dersler ve kısmen uygulamalı denilebilecek genellikle kurgusal olayların hukuki çözümlemesinin yapıldığı ders dışı pratik çalışmalar, öğretim üyesinin kürsüye çıkarak konuşması şeklinde işleniyor. Kalabalık amfilerde, özellikle arka sıralarda, dersi takip edebilmek oldukça zor olduğundan, çevrimiçi eğitimin avantajlarından birinin, dersi takip edebilmeyi kolay kılması olduğuna inanıyorum. Dersin tekrar izlenebilir olması, kaçırdığınız noktalara geri dönme imkânı sağlaması, yorulduğunuz takdirde tek tuşla dersi duraklatabilmeniz başlarda oldukça ‘’verimli’’ oluyor. Ancak ilerleyen dönemlerde fark ettim ki tüm bu imkanlar kişinin odağının bozulmasını mümkün kılıyor. Örnek vermek gerekirse; amfide ders dinlerken veya pratik çalışma esnasında dikkatiniz dağılsa bile dersi duraklatamazsınız. Oysa evinizde bilgisayar ekranından ders dinlerken tek tuşla dersi duraklatabilir, erteleyebilir, sona erdirebilirsiniz. Bunu yapabileceğinizi bilmek ise zaman geçtikçe veriminizin düşmesine neden oluyor. Pandemi sayesinde şunu görmüş oldum: Hukuk fakültesi öğrencileri olarak, aynı amaç için aynı ortamlarda bulunmamız da öğrenim sürecimizin çok önemli bir parçasıymış.
Hukuk fakültesinde geçirdiğim bir yılda dönem arkadaşlarım ile üst dönemlerde olan hukuk fakültesi öğrencilerine yönelik bir tespitimi de paylaşmak isterim.
Elbette amfilerin fiziksel yapısından kaynaklanan ve ders takibini zorlaştıran unsurlar, kütüphane kapasitesi ve kullanım koşulları, fakültenin internet alt yapısı ve eğitim yöntemleri çeşitli açılardan eleştirilebilir. Ancak, fakülteyi “fakülte” yapan en önemli unsur olan hukuk fakültesi öğrencilerinin aldıkları eğitimin neye yönelik olduğunun farkında olmaları ve buna uygun davranmaları da, en az fiziksel şartlar ve eğitim yöntemleri kadar önemlidir. Üniversite, özellikle de hukuk fakülteleri, fikri tartışmalara ev sahipliği yapmalıdır. Çünkü bir sosyal bilim olarak hukuk; başta siyaset olmak üzere tarih, felsefe, sosyoloji ve daha birçok alanla iç içe girmiş vaziyettedir. Hukuk fakültesi öğrencilerinin tartışma ve eleştiri kültüründen yoksun olduklarını, özellikle sosyal medya aracılığıyla, üzülerek gözlemliyor, bu yaklaşımın hukuk eğitiminin temelinde yatan amacı hiçe saymak anlamına geldiğini düşünüyorum. Geleceğin hukukçuları olan bizlerin, karşıdakini saygıyla dinleme, kendi fikirlerini paylaşma ve tartışabilme bilincinin oluşturulması konularında daha fazla yol gösterilmeye ihtiyacımız var.
Bunun önemli yollarından birisinin de derslerin veya pratik çalışmaların haricinde etkileşimde bulunmaktan geçtiğini düşünüyorum. Çeşitli tartışma platformları, münazara yarışmaları, MUN benzeri etkinlikler bu bilincin oturmasına yardımcı olabilecek niteliktedir. Fakat tüm bunlara katılım göstermek kişinin tercihine bağlı olduğu için, istenilen hedefe ulaşılması kolay olmayabilir. Örneğin; sene başında çeşitli kulüplerin yaptığı etkinliklere katılmıştım ancak ilerleyen dönemde zaman çatışmaları ve özellikle kendi sürdürdüğüm faaliyetler sebebiyle onlardan tam anlamıyla verim alamadığımı itiraf etmem gerekir.
Kısa vadede en büyük beklentim, pandemi sürecinin sona ermesi ve eğitim-öğretim de dahil olmak üzere hayatın normale dönmesidir. Hatta 2020-2021 Güz döneminin de uzaktan eğitim modeliyle devam edeceği kesinleştiğinden beri tek beklentim bu diyebilirim. Orta vadede, üzerinde durduğum ‘’hukukçu kimliğini’’ inşa etmek adına yapmam gerekenlere devam etmek yani okumalar, araştırmalar, çeşitli akademik faaliyetlere katılımlar gerçekleştirmek amacı güdüyorum. Bunun yanı sıra, hukuk dışında bir alan üzerine de eğitim almak, kendimi geliştirmek istiyorum. Uzun vadedeki beklentim ise aldığım hukuk eğitimi ışığında donanımlı bir hukukçu olarak mesleki faaliyetlerimi yürütebilmek.
Bu mesleki beklentilerimi hayata geçirmek adına önem arz ettiğine inandığım konulardan biri de akademik danışmanlıktır. Fakat çevremde gördüğüm kadarıyla akademik danışmanlık lisans seviyesinden ziyade yüksek lisans ve devam eden süreçlerde önem kazanıyor. Lisans düzeyinde de fakülte tarafından belirlenmiş akademik danışmanlarımız olmakla birlikte öğrenci sayısının çokluğu başta olmak üzere çeşitli sebeplerle sistemli bir akademik danışmanlık alabilmemiz mümkün olmuyor. Akademik danışmanımla ve danışmanlık yaptığı diğer öğrencilerle belirli dönemlerde bir araya gelerek güncel konularda tartışmalar yapmayı, yine akademik danışmanın gözetiminde ve yönlendirmesiyle araştırma ve yazma faaliyetlerinde bulunmayı isterdim. Böyle bir desteğin eğitim hayatımızı daha verimli kılacağına, ayrıca bizleri meslek hayatına daha iyi hazırlayacağına inanıyorum.
Büyük Doğu Roma İmparatoru Iustinianus’un ‘’cupidae legum iuventuti’’ yani ‘’Hukuka aşık gençler’’ dediği öğrencilerden biri olarak fakültemde ayrıcalıklı bir eğitimin parçası olduğumu hissettiğimi ifade etmeliyim. Hem ders içinde hem de ders dışında hocalarımızla rahat bir biçimde iletişim kurabiliyor olmak da büyük bir şans. Aynı zamanda fakültemdeki insan çeşitliliği ve buna bağlı olarak yeni ve farklı şeyler öğrenebilme imkanı da oldukça zenginleştirici bir unsur.
Bahsettiğim tüm bu hususları göz önüne alınca, başta da belirttiğim gibi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olduğum için mutluyum ve gelecek için de umutluyum...
2 Yorum
Öğrenciliğini okuduğu bölümü ve süreci iyi analiz etmiş bir birey olarak gelecekte mesleğe ve hukuka önemli katkılar yapacağını düşünüyorum. Emin ellerde ışık tutan yorumlayan analiz eden bilişşel süreçleri uygulayan genç nesiller bizi hep umutlandıracaktır. Tebrikler…
Öğrencimizin hukuk eğitiminin yöntemi ve amacı konusundaki çıkarımları hayranlık uyandıracak kadar isabetli. Tüm öğrencilerimizin okuması ve faydalanmasını isterdim. Öğretim üyesi olarak bizlerin de her fırsatta verdiği fikir ve yöntemlerin öğrencimiz tarafından kendi deneyimleriyle birleşerek oldukça isabetli ve çabuk şekilde özümsendiğini görmek mutluluk verici.