29 Temmuz 2020 Çarşamba
Kimden: AYÇA AKKAYAN YILDIRIM
Tarih : 29 Temmuz 2020
Kime : Genç Hukukçu
Konu : YABANCI DİLDEKİ HUKUKİ İFADELERİNİZ ANCAK ONLARI NAKLEDEN SÖZCÜKLERİNİZ KADAR İSABETLİ ve ETKİLİDİR

Bir dil bilgisi hatası veya yanlış yerde kullanılan bir niteleme sözcüğü ya da cümleciği, İngilizce bir hukuki görüşün, sözleşme maddesinin, beyan ya da taahhüdün anlamını değiştirmeyebilir. Peki ya değiştirirse?

Kötü bir çeviri ya da yabancı dilin yanlış kullanımı, mesleki görüşünüzün/mesajınızın hiç anlaşılmamasına ya da yanlış anlaşılmasına yol açabilir, profesyonel anlamda yeterli olmadığınıza karine teşkil edebilir ve dahası telafisi zor hatta mümkün olmayan zararlara sebep olabilir.

Bu bağlamdaki tespit, değerlendirme ve önerilerime geçmeden önce, hukukçunun genel düşünce-ifade etme tarzını ihtiyaç olduğunda yabancı bir dile adapte edebilmesiyle, hukukçunun hukuki düşünme-analiz tarzını yabancı bir hukuk düzenine uygun olacak şekilde dönüştürmesinin birbirinden farklı süreçler olduğunu vurgulamakta fayda görüyorum. Türkiye’de haksız fiile maruz kalarak zarara uğramış olan bir yabancının vekili olarak açacağınız tazminat davası esnasında, müvekkilinizi dava süreci, muhtemel hukuki etkiler ve sonuçlar hakkında İngilizce olarak bilgilendirmek ilk duruma örnek teşkil ederken; İstanbul Barosu’na kayıtlı bir avukatın, New York Barosu’na da kabul edilerek ruhsat aldıktan sonra mesleki faaliyetlerine o eyalet hukuku çerçevesinde devam edecek olması ise ikinci duruma örnek teşkil eder. Bu paylaşımdaki tespit ve değerlendirmeler, Türk hukukçusunun genel düşünce-ifade etme tarzının (ihtiyaç olduğunda) İngilizce’ye adapte edilebilmesi sürecine ilişkindir.

TÜRKÇE DÜŞÜNÜP İNGİLİZCE İFADE ETMEYE ÇALIŞMAK BÜYÜK BİR DEZAVANTAJDIR

Ana dili İngilizce olmayan bir kişinin bu dildeki yeterliliğinin düzeyi, İngilizce’yi ne kadar süredir ve ne yoğunlukta kullanıyor olduğu ile doğrudan bağlantılıdır. Bir başka ifadeyle, kişinin İngilizce yeterliliğinin üst düzeyde olabilmesi için dil kalitesi yüksek İngilizce’ye yeterince maruz kalmış olması gereklidir. Sürekli İngilizce konuşulan ortamlarda bulunmak, İngilizce kitap okumak, film izlemek, şarkılar dinlemek, haberleri takip etmek, beyni bu dilde düşünmeye programlar. Aksi halde, yıllardır alınan derslere, testlerde başarı çıtasını yakalayan dil bilgisi seviyesine rağmen kişi, önce anadilinde düşünme, sonra da ifade etmek istediklerini kelimesi kelimesine İngilizce’ye tercüme etme eğilimini sürdürür.

Evrensel bir doğru ifade etme, doğru yazma yolu olmadığı ve her dilin (hatta aynı dil içinde her alanın) kendine özgü ifade etme tarzı bulunduğu için, yetişirken ya da profesyonel alanımızda maruz kaldığımız dildeki ifade etme yöntemleri bize doğru gelir. Bu tespiti biraz daha özelleştirirsek, Türkçe düşünüp kendimizi İngilizce ifade etmek istediğimizde, ister istemez dilleri ve bu dillerde tercih edilen ifade etme tarzlarını birbirine karıştırırız. Dillerin bu suretteki etkileşimi, sözcük seçimleri, cümle yapıları, vakıaların ve ulaşılan sonuçların sunulması veya alıntı yapılması stilleri vb. birçok bakımdan kendini gösterebilir. Yani etkileşim, hem ifade tarzı ve yapıları hem de dil bilgisi esasları bakımlarından söz konusu olabilir.

DİLLERİN ETKİLEŞİMİ PROBLEMİ YABANCI DİLDE YÜRÜTTÜĞÜMÜZ MESLEKİ FAALİYETLERİMİZ BAKIMINDAN DA SÖZ KONUSUDUR

Bu tespitler yabancı dilde yürüttüğümüz mesleki faaliyetlerimiz için de geçerlidir. Dile maruz kalma fırsatını genç yaştan itibaren yakalabilmiş olanlar, hangi zamanı, hangi sözcüğü/ifadeyi, hangi sözcük dizimini ve cümle yapısını vs. kullanacaklarını doğal bir süreçte içselleştirmiş olduklarından, kendilerini, profesyonel çalışma alanına ve uzmanlık konusuna odaklı olarak geliştirme aşamasına daha kolay geçebilmektedir.

Dile yeterince maruz kal(a)mamış olanların ise dilin doğal içselleştirilmesi sürecini destekleyebilmeleri için dillerin etkileşimi probleminin farkındalığıyla, dil bilgisinin (grammar) yanı sıra dili etkili şekilde kullanma tekniğine (rhetoric) odaklı olarak da çok daha sistemli ve yoğun bir çalışma yapmaları gerekmektedir.

Yabancı dilde hukuki yazma becerisinin geliştirilebilmesi için gereken alt yapının nasıl oluşturulabileceğine ilişkin 15 Mayıs 2020 ve 19 Mayıs 2020 tarihli paylaşımlarımda, bu süreçte yol gösterici olabilecek bazı temel sorunları, esasları ve kaynakları derleyerek sunmuştum. Özellikle dillerin etkileşimi problemi bağlamında sistematik çalışma yapmak isteyenler için, önceki değerlendirmelerim ve önerilerim ile birlikte değerlendirilmesinin yararlı olabileceğini düşündüğüm birkaç temel problemin ayrıntısına daha dikkat çekmek istiyorum.

SÖZCÜK SEÇİMLERİNE İLİŞKİN PROBLEMLER: Hukuki metinleri kaleme almanın güçlüğü, konuların karmaşıklığından ziyade genellikle uygun olmayan sözcük seçimi ve yanlış cümle yapılarının kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin, Türkçe olarak kurguladığınız bir cümlede İngilizce karşılığını bilmediğiniz sözcük(ler) var ise, muhtemelen Türkçe-İngilizce (online) bir sözlüğe bakıyorsunuz ve karşınıza bir liste çıkıyor. İfade etmek istediğiniz hususların anlamını koruması mesleki kaygılarınız açısından çok önemli. O halde listedeki sözcüklerden hangisini seçeceksiniz? Çift dilli bir sözlük kullanmanız Türkçe düşünmeye devam etmenize neden olacak ve çift dilli online sözlüğün çıkardığı listeden yapacağınız seçimde büyük ihtimalle içgüdülerinize güvenerek ilerleyeceksiniz, yani işinizi şansa bırakacaksınız.

Bunun yerine Merriam Webster gibi bir İngilizce-İngilizce genel sözlük ve eşanlamlılar sözlüğü ile Black’s Law Dictionary ya da Ballentine’s Legal Dictionary and Thesaurus gibi hukuk sözlüklerini kullanmayı alışkanlık haline getirmenizi öneririm. Süreç uzayacak, daha zahmetli hale gelecek, ancak orta ve uzun vadede ortaya çıkacak farklı sonuçlar buna değer.

CÜMLE YAPILARI BAŞTA OLMAK ÜZERE DİLBİLGİSİNE İLİŞKİN PROBLEMLER: Bu kapsamdaki problemlerin çözümünde, gelişmeye yönelik çalışmalarınızda her bir cümlenizin İngilizce cümle yapılarına ve dil bilgisi kurallarına uygunluğunun üzerinden (mümkünse destek alarak) tek tek geçmeniz en güvenli yoldur. Yıllar içinde kendi yaptığım ve yapıldığını gözlemlediğim hatalara dayanarak, cümlelerin İngilizce’deki özne-yüklem-nesne yapısına uygun olmayan şekilde kurgulanması, fiillerin uygun zamanda kullanılmaması, özne ve yüklemin tekil-çoğul uyumuna sahip olmaması, tanımlıkların (articles), edatların (prepositions) ve noktalama işaretlerinin isabetli olarak kullanılmamasına ilişkin hataların, Türkçe-İngilizce dil etkileşiminden kaynaklanan en sık yapılan/karşılaşılan hatalardan olduğunu söyleyebilirim.

Dile yeterince maruz kal(a)madıkları için İngilizce’nin etkili kullanımına ilişkin sorunlar yaşayan ve gerçekten gelişmek isteyenlere, dil bilimi uzmanları tarafından Türkçe-İngilizce dil etkileşim problemleri özelinde hazırlanmış çalışmalardan yararlanmalarını öneririm.

Örneğin, benim kütüphanemde de bulunan ve esasen İngilizce öğretmenleri için uygulama rehberi olarak hazırlanmış bir çalışma olan, Learner English: A teachers guide to interference and other problems, Edited by Michael Swan & Bernard Smith, 2nd edition, 2001, (çeşitli dillerin yanı sıra) anadili Türkçe olanların İngilizce öğrenirken en sık karşılaştıkları zorlukları dil bilimi açısından gerekçeleriyle birlikte inceleyip, değerlendiren bir bölüme de yer veren, yol gösterici olabilecek kaynaklardan. Temel problemleri ve bunların kaynağını anlamak, bu çerçevedeki sistemli çalışmanıza son derece büyük katkı sağlayabilir.

GEREKSİZ SÖZCÜK KULLANIMINA İLİŞKİN PROBLEMLER: Bir hukuki metni Türkçe olarak kaleme alırken ya da mesleki görüşünüzü paylaşırken, daha etkileyici olması amacıyla (çoğu kez gereksiz yere) sözü uzatıyor, eski ifadelerle ve yan cümlelerle süslüyorsanız, Türkçe düşünüp İngilizce kaleme aldığınız mesleki metinlerde de aynı yaklaşımı sürdürmeniz mümkün. Bu yaklaşımın (özellikle otomatik çeviri programlarına güveniyorsanız) anlaşılmama riskinizi daha da arttırabileceğini söyleyebilirim. Hedefiniz, tüm gereksiz sözcüklerden arınmış ve ancak vermek istediğiniz anlamı tam olarak yansıtan cümle(ler) kurmak olmalı. Aksi halde, örneğin bir sözleşmedeki kısa bir cümleden oluşabilecek bir ödeme maddesini, birkaç cümleden oluşan anlaşılmaz bir paragraf halinde kurgulayabilir ve amaçladığınız hukuki menfaati de elde edemeyebilirsiniz.

MUĞLAK İFADELERİN KULLANIMINA İLİŞKİN PROBLEMLER: Sözcük seçimi problemleriyle paralel olarak ele alınması gereken bir başka problem ise kullanılan ifadelerin gerçek iradeyi yansıt(a)maması problemi. Hukuki metinlerde muğlak ifadelerin kullanımından kaçınmaya dikkat etmek özel önem arz ediyor. Bazı durumlarda müvekkilin menfaatleri bakımından muğlak ifadelerin kullanılması bilinçli bir tercih olabilmekle birlikte, hukuki metinlerin mümkün olduğunca yoruma yer bırakmayacak açıklıkta kaleme alınması esas olmalı. Kaldı ki bilinçli kullanım ihtimalinde dahi, muğlaklık sınırını yabancı bir dilde çizebilmek hiç de kolay değil. Türkçe düşünüp sözcüklerin sözlük karşılıklarına bakmak suretiyle İngilizce ifade ettiğiniz (etmeye çalıştığınız) hususlar, hukuken korumak istediğiniz menfaate hizmet etmeyebilir.

Peki ne yapmak lazım? İsabetli teknik kullanımların güvenilir kaynaklardan öğrenilmeye başlanması ilk adım olabilir. Uzmanlaşma sürecinde uygulamada biriktirilen tecrübeler de giderek daha yetkin hale gelinmesini sağlayacaktır. Örneğin, sözleşmelerde sözcüklerin hassasiyetle seçilmesi büyük farklar yaratır. Belirli bir alanda İngilizce sözleşme incelemeye ya da hazırlamaya başladığınızda, (ideal senaryoda) sözcüklerin sözlük karşılıklarına bakmakla yetinmeyip, sözleşme hazırlama tekniklerine ilişkin (teknik) kaynaklardan yararlanmaya başlayacaksınız. Bu süreçte, taraflara yükümlülük getirirken hangi yardımcı fiilin kullanımının daha isabetli olduğuna ilişkin süregelen tartışmalar ya da sözlük karşılığı tam da aradığınız sözcüğe denk geldiği halde “shall” yardımcı fiilinin kullanımının yükümlülük-takdir yetkisi ikilemini beraberinde getirebileceği vb. argümanlar kafa karıştırıcı olabilir. Ancak giderek gelişeceksiniz ve kullanımları içselleştirdiğinizi, tartışmaları teorik düzlemden uygulamaya (ihtiyaca göre) taşıyabildiğinizi göreceksiniz.

Burada bir parantez açarak sözleşme hazırlama özelinde bir hususu tekrar vurgulamak isterim. Dil konusunda ne derece yetkin olursanız olun, konu ve yargı yetki alanı bakımlarından amacınıza uygun ne kadar kaynağınız (form book vs.) bulunursa bulunsun, mesleki faaliyette bulunmaya ehil olmadığınız bir hukukun şemsiyesi altında sözleşme hazırlamaya/incelemeye en üst düzeyde ihtiyatla yaklaşın, mutlaka o hukuk çevresinde ruhsatlı uzman bir meslektaştan görüş ve destek alın.

Yukarıda değindiğim çerçevede bir mesleki gelişim planı yapıp işletmediğiniz taktirde, her ihtiyaç duyduğunuzda pansuman tedbirlere başvurmaktan (elinizde olan ya da arama motorlarında bulduğunuz örneklerden alıntı yapmaktan) başka çareniz kalmayabilir ve somut olaydaki ihtiyaçlara uygun olmayan, arzu edilmeyen hukuki sonuçlar, sizin mesleki faaliyetinizden doğabilir.

SÖZÜN ÖZÜ

Hukukçunun genel düşünce-ifade etme tarzını ihtiyaç olduğunda yabancı bir dile adapte edebilmesi bir süreç. İngilizce kurduğunuz cümleleri Türkçe düşünerek uygun bulmayı geride bıraktığınızda, yani İngilizceyi etkili kullanma teknikleri açısından uygun olmayan kullanımlar kulağınızı tırmalamaya başladığında, mesleki iletişiminiz bakımından da gelişim gösteriyorsunuz demektir. İngilizce hukuki ifadelerinizin ancak onları nakleden sözcükleriniz kadar isabetli ve etkili olabileceğini her aşamada, her tür iş bakımından göz önünde bulundurmanız dileğiyle...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.