20 Ağustos 2021 Cuma
Kimden: AYÇA AKKAYAN YILDIRIM
Tarih : 20 Ağustos 2021
Kime : Genç Hukukçu
Konu : ULUSLARARASI MÜZAKERELERDE BAŞARININ İKİ ANAHTARI: DİL FARKLILIKLARINI ve KÜLTÜREL FARKLILIKLARI YÖNETEBİLMEK

13 Aralık 2020 tarihli Uyuşmazlık Çözümünde Farklı Yaklaşımlar: Müzakere (Negotiation) ve Hukuki Yaratıcılık başlıklı paylaşımımda, müzakere tekniklerinin mesleğimiz bakımından kritik önemini vurgulamış, profesyonel hazırlığınız için bir başlangıç noktası teşkil etmek üzere bazı kaynak önerilerinde bulunmuştum.

Giderek globalleşen ve çok kültürlü hale gelen profesyonel platformda uluslararası nitelik taşıyan işler yaptığınızda, birçok yabancı müvekkil ve meslektaş ile çalışıyor, kültürlerarası gerçekleşen birçok müzakerede bulunuyorsunuz. Uluslararası Ticari Sözleşmelerde Sözleşme Dili Olarak İngilizce Kullanımından Kaynaklanan Dil ve Yorum Sorunları başlıklı makaleme atıf yaptığım 16 Ocak 2021 tarihli paylaşımımda detaylı şekilde ele aldığım üzere, uluslararası iş ve işlemlerin ortak dili İngilizce ve ticari/hukuki müzakerelerin büyük bir çoğunluğu da İngilizce yürütülüyor. Ancak müzakerelerin tarafı olan asılların ve onları temsil eden vekillerin ana dillerinin İngilizce dışında bir dil olduğu hallerin bir kısmı bakımından bu cümleyi şöyle revize etmek gerekebiliyor: “Uluslararası iş ve işlemlerin ortak dili İngilizce ve ticari/hukuki müzakerelerin büyük bir çoğunluğu da (ne yazık ki) yarım yamalak (çat pat) bir İngilizce ile yürütülüyor.”

Bir başka ifadeyle, kültürel farklılıklar sebebiyle zaten zor olan uluslararası nitelikteki müzakereler, İngilizce diline hakimiyet sorunları yaşandığında daha da zorlaşıyor. Hatta bazen çıkmaza giriyor. O halde bu gibi işlerde yer almayı planlayan, böyle mesleki sorumlulukların altına girecek hukukçuların, “çat pat” grubuna dahil olmamak adına stratejik donanım planlarını en baştan iki yönlü olarak yapmaları gerekli:

(1) Dil farklılıklarını profesyonel düzeyde yönetebilecek İngilizce hakimiyetine sahip olmak üzere plan;

(2) Kültürel farklılıkları profesyonel düzeyde yönetebilecek genel ve özel bilgi/görgüye sahip olmak üzere plan.

 

DİL FARKLILIKLARINI ÇAT – PAT YÖNETEBİLMEK ÇÖZÜM DEĞİL

İşinizi gerektiği gibi yürütemiyorsanız, CVnizde iyi düzeyde İngilizce biliyorum yazmasının pratikte hiçbir anlamı yok. Gerçek durumu belirleyen testler/sınavlar da değil. İngilizceye maruz kalma düzeyiniz ve süreniz. Gerek akademideki gerek uygulamadaki tecrübem çerçevesinde, “anlıyorum ancak konuşamıyorum” şeklindeki önermeye katılmadığımı da ifade etmek isterim. Genellikle anlayabildiğimiz kadar konuşabiliyoruz. Yanıltan ise anladığımızı sanmak olabilir.

Yazmak biraz daha farklı. Zira, konuşmak çoğu durumda spontane iken, yazma sürecinde çeşitli kaynakları kullanmamız, durup düşünmemiz, yazdıklarımızı kontrolden geçirmemiz mümkün olabiliyor. Ancak kaynak kullanmaktan kastım sadece çeviri programlarına güvenmek değil elbette. Bu programları kullanarak gerektiği gibi yazdığınızı sanıyorsanız, tekrar söylüyorum, yine yanılıyorsunuz. Anlamın yapay zekanın çevirisi içinde kaybolma ihtimalinin ne kadar yüksek olduğunu göz ardı etmeyin. Yeterli değilseniz, bu programlar mesleki sorumluluğunuzu gereği gibi yerine getirmenizi sağlayamaz. Ancak yeterli dil yeterliliğine ve algısına sahipseniz hazır çeviride gözünüze/kulağınıza takılan hataları düzeltebilir, (hemen her zaman) can alıcı noktalarda yanlış kullanılmış sözcükleri isabetli olanlarla değiştirebilirsiniz.

İngilizce yeterliliğinin mesleğimizin icrası bakımından önemi hakkında birçok paylaşıma yer verdim. Ana sayfadaki KATEGORİLER altında yer alan HUKUK ve YABANCI DİL YETERLİLİĞİ başlığına tıklayarak ilgili paylaşımlara ulaşabilirsiniz.

 

KÜLTÜREL FARKLILIKLARIN

BİR DAVANIN ya da MÜZAKERENİN SEYRİNİ ETKİLEYEBİLECEĞİNİ ANLAYABİLMEK

ARTIK SADECE ÖNEMLİ BİR ÖZELLİK DEĞİL, BİR ZORUNLULUK!

Gelelim kültürel farklılıkların yönetimine ilişkin hazırlıklara. Kültürel birikimimiz bizim dünyayı nasıl görüp yorumladığımızı şekillendiriyor. Bu genelleme hem günlük hayatımız hem de iş hayatımız bakımından geçerli. Hukukçular bakımından kültürel anlamda yetkinlik, yeni ve alışılmadık (gelenekselin dışındaki) kültürel ortamlara uyum sağlama, bu ortamlarda çalışma ve karşılaştığı sorunları başarılı şekilde yönetme yeteneği olarak tanımlanıyor.

Kültürel farklılıklar bir davanın ya da müzakerenin seyrini etkileyebiliyor. Aynı davranış, yorum, kavram, e-posta mesajı ya da sözcük farklı kültürlere mensup taraflarca farklı şekillerde anlaşılabiliyor. Örneğin profesyonel iletişimde e-posta mesajlarının yanlış anlamalara yol açabildiğini söyleyebilirim. Özellikle alelacele, karşı tarafın perspektifi yeterince değerlendirilmeden yazılıp yollanan mesajlar, yazarın üslubunu da yeterince yansıtamadığında bu olumsuz sonuç kaçınılmaz hale geliyor. 17 Temmuz 2020 tarihli Profesyonel e-Postalarınızı Gücü başlıklı paylaşımımda dijital iletişimin yönetimine ilişkin bazı değerlendirmelerimi paylaşmıştım. Oradaki tespitlerim, kültürel farklılığın getirdiği riskleri de kapsayacak şekilde ele alınmalı.

Bu gibi nüanslara ve bunların etkilerine ilişkin spesifik bilgi ve görgüyü mesleki yolculuğunuz süresince adım adım edineceksiniz. Örneğin, zaman algısının farklı kültürlerde farklı olduğunu ve bunun müzakere süreçlerine yansıyarak gidişatı temelden etkileyebildiğini söylediğimde bu kulağınıza kuru bir bilgi olarak gelecektir. Bunu örneklendirirsem belki kafanızda büyük resmin en azından silueti canlanabilir: Amerikalılar zamanı para olarak görür, müzakere süreci başladığında hemen esasa ilişkin sorunlara odaklanmak isterler ve en kısa zamanda (kendi lehlerine olacak şekilde) en etkili sonucu almak için maksimum çaba harcarlar. Diğer taraftan Asya kökenli karşı taraflarla iş yapıyorsanız işler, görüşmeler uzamaya/uzatılmaya meyillidir. Örneklendirme bir nebze yardımcı olsa da ne kastettiğime gerçek anlamda vakıf olmanız ancak sorumluluk hissederek işin içinde bizzat bulunmanızla beraber mümkün olabilecektir. Anlaşmanın geciktiği her dakika müvekkilinizin para kaybettiği gerçeği ve stresi ile karşı karşıya kaldığınızda bu etkiyi bir daha unutmamak üzere öğreneceğinize şüphe yok.

Vurguladığım kültürel yetkinliğin meslek içinde geliştiği tespitime rağmen, daha hukuk fakültesi sıralarından itibaren kültürel zekanızı, yani farklı kültürel ortamlarda etkin bir şekilde çalışabilme kapasitenizi geliştirmeye başlayabileceğinizi düşünüyorum. Temel tarih, coğrafya, edebiyat, sanat hatta spor bilgisinden yoksun olursanız, karşılaştığınız davranışları, olayları vs. yorumlama ve değerlendirme kapasitenizin de bilgi birikiminizle sınırlı olacağını söylemeliyim. Bu bakımdan öncelikle farklı kaynakları/görüşleri okuyun, dinleyin, izleyin, farklı yerleri gezin, farklı kişilerle tanışın, size anlatılanlarla sınırlı kalmayın araştırma yapın ve farklılıkları anlamaya/yorumlamaya çalışın. Elbette en önemlisi yeniliklere açık olun…

SÖZEL ve SÖZEL OLMAYAN İLETİŞİMİ ALGILAYABİLMEK ve İSABETLE YORUMLAYABİLMEK

KÜLTÜREL ZEKANIZI GELİŞTİRMENİZE BAĞLI

Böylelikle kültürlerarası bir ortamda bulunduğunuz, bu nitelikte bir durumla karşılaştığınız zaman karşınızdakine nasıl yaklaşacağınız, durumu nasıl kontrol altına alabileceğiniz gibi hususlarda tecrübe biriktirmeye başlayacaksınız. Bu altyapı, profesyonel düzlemde karşılaşacağınız kültürlerarası müzakere, düşünme ve karar alma süreçlerini doğru şekilde yönetebilme kapasitenizi de besleyecek. Kişisel gözlem ve tecrübeme dayanarak, iyi müzakereci olan avukatların kültürel zekasının, başarılarında en az bilişsel yetileri ve kişilikleri kadar ve hatta onların da ötesinde etkili olduğunu söyleyebilirim. Masadaki doğru kişiyi tespit edebilmekten tutun da bir teklifi ne zaman kabul etmek gerektiğini ya da karşı teklifi nasıl şekillendirmenin istenilen sonuca daha yaklaştırabileceğini sezebilmekte kültürel zekanın etkisi yadsınamaz.

 

SADECE TEKNİK BİLGİ YÜKLEMESİ SİZİ ÇOK YÖNLÜ BİR HUKUKÇU YAPAMAZ

Sözün özü, kendinize sadece teknik bilgi yüklemesi yaparsanız tek yönlü kalırsınız. Çok yönlü bir hukukçu olmak, her konuda bir şeyler bilmek değil, giderek globalleşen hukuki hizmetler piyasasında (sürdürülebilir şekilde) var olmak için gereken niteliklere sahip olmak demektir. O halde, uluslararası nitelikteki işleri hem dil hem de kültür farklılıkları açısından “çat pat” yürütme kısır döngüsüne girmemek bakımından, İngilizce yeterliliğiniz kadar kültürel zekâ ve birikiminiz de önem arz ediyor. Her ikisini de geliştirmek birer süreç, çaba harcayın. Çabalarınızın hem kişisel hem de mesleki anlamda meyvelerini toplayacaksınız.

Bu noktada, karşı tarafın kültürünü anlayabilmek bakımından kendinizi nasıl eğitebileceğinize ilişkin ek bir bilgi paylaşayım. İlgili kültürü genel olarak araştırmak ile işe başlayabilir ya da tecrübeli meslektaşlardan tavsiye alabilirsiniz. Ancak kültürlerarası mesleki iletişiminizi bu sınırlı hazırlığa bağlamanız isabetli olmayabilir. Uluslararası ticari işlerde ticari ve hukuki müzakerelerin yürütülmesi ile ilgili oldukça ilginç araştırmalar yapılıyor ve sonuçları yayınlanıyor. Harvard Law School Program on Negotiation ve Harvard Business Review vb. bloglarda ya da The Journal of International Business Studies ve International Journal of Value Based Management vb. yayınlarda yer verilen tür araştırma sonuçlarının ve ilgili değerlendirmelerin takip edilmesinin konuya daha geniş bir perspektiften bakabilmek bakımından büyük fayda sağladığını düşünüyorum.

Bu yazıyı son bir notla kapatalım. Uluslararası işlerde servis verecek mesleki donanıma sahip bir hukukçunun sadece vekil olarak dahil olduğu kısımlarda, hukuki yapı/strateji anlamında değil, iş sahibinin (asil) işin akışı içinde yürüttüğü ticari iletişimlerde de değerlendirme/süzgeç görevini üstlenmesi gerekiyor. Aksi halde aksayan ayak genel dengenin bozulmasına sebep olarak kurulan hukuki yapının/stratejinin etkilerini de zayıflatabiliyor. O halde müvekkilinizin ticari iletişimini “çat pat” yürütmesini engellemek de sizin sorumluluğunuzda olacak. Müvekkilinizi hem dil hem de kültür farklılıkları bakımından gerektiği şekilde yönlendirmeniz gerekecek. Bazı durumlarda yollanacak her bir e-posta mesajının farklı açılardan kontrolü anlamına dahi gelebilecek bu sürecin ciddi bir iş yükü getireceğini düşünüyorsanız, haklısınız. Ama bu işinizi layıkıyla yapabilmenin tek yolu.

1 Yorum

  1. Kerem KART dedi ki:

    Ayça Hocam,

    Öncelikle, mesleki iletişimin önemine kültürel ve dil alanlarındaki yetkinlik üzerinden dikkat çektiğiniz yazınınız için teşekkür ederim.

    17 Temmuz 2020 tarihli Profesyonel e-Postlarınızın Gücü başlıklı paylaşımınızda da belirttiğiniz üzere; günümüzde, mesleki alanda kurduğumuz iletişimlerde ilk etkileşimimizi çoğu zaman e-posta yoluyla yapmaktayız. Bu durum, profesyonel e-posta yazımının önemini daha da ortaya çıkartmaktadır.

    İngilizce dili kullanılarak yazılan e-postalar üzerindeki hakimiyetlerini arttırmak isteyen okuyucularınıza; Coursera tarafından sunulan ve Georgia Institute of Technology akademik kadrosunca hazırlanmış olan “Write Professional Emails in English” isimli çevrimiçi kursu tavsiye ederim. Tüm kurs materyallerine erişim ücretli olmasına rağmen, “Audit” seçeneği tercih edilerek yalnızca kurs içeriği ücretsiz olarak alınabilmektedir. (Kurs sınavlarına, ödevlerine ve kurs tamamlandığında hak kazanılan sertifikaya erişim olmaksızın) Aşağıdaki linkten ilgili kursa ulaşılabilir.

    https://www.coursera.org/learn/professional-emails-english

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir